Safları düzgün ve sık tutalım…
`Saf`ları sıklaştırmak. Düzgün ve sık tutmak.. Hesap yapmamak, bir tek hayatımız olduğunu bilerek, bu hayatı ‘iyi insan’lar olarak tüketmek, iyi insan olmak, iyi insanların sayısını arttırmağa çalışmak, iyi insanlarla saf tutmak, hizalanmak… Hizalanan ve saf tutanların birbirini imtihan edeceği altın ölçü: sır verildiğinde sır tutmak, emânet verildiğinde emânete sahip çıkmak, yola çıkıldığında yolda bırakmamak.. söz verildiğinde verdiği sözden ne pahasına olursa olsun dönmemek, verdiği söze, ettiği yemine kendisini esir etmek…
Sevmek, karşılıksız, hesapsız sevmek.. Uğrunda dünyanın ancak kurtulabileceği sevgiler kuşanmak.. Dostu üzmektense bin kere yanılmayı tercih etmek, önüne gelen hesabın fazla olduğunu bile bile tebessüm ile o hesabı imzalamak, o şahâne tegâfülü tebessüm ile kabul etmek.. Alan değil veren el olmağa çabalamak.. Olanın olmayana borcu olduğunu hep hatırlamak. Güzeli sevmek.. güzele meftun olmak.. Estetik beğenileri en üst seviyelere çıkarmak.. Çok zor beğenmek. Üstümüzü başımızı, evimizi barkımızı, mahallemizi şehrimizi, ülkemizi dünyayı çirkinleştirmemek.. asla gıybet ve haset yapmamak. Gıybet sofralarına itibar etmemek, kerih görmek.. Özü sözü bir olmak..
Okumak.. okumak.. okumak.. Düşünmek.. Biliyor olmanın tüm çilelerine, bilmenin ‘aydınlığı değil bazen karanlığı arttırdığını’ bilerek bilmeğe tâlip olmak.. Samimî ve hasbî bir tecessüse sahip olmak.. Yüksek bir san’ât telâkkîsi, yüksek bir medeniyet tasavvuru, yüksek bir tarih şuuru, yüksek bir lisan uslûbu, yüksek bir musîki zevki, yüksek empati hassaları, yüksek bir nazâket, efendilik… Hep yükseklere tâlip olmak..
Kendi elitlerini, kendi ekâbirânını, kelâm-ı kibarlarını, ediplerini, muharrirlerini, san’ât ehlini, sohbet ehlini, siyâset ehlini, ticâret erbâbını, inisiyatif merkezlerini, câzibe merkezlerini üretmek.. Yeniden üretmek.. Bunun için sabır kuşanmak.. Sabretmek.. Başarıyı kendi ömründe görüp göremeyeceğinin bile hesabını yapmadan emîn adımlarla her gün yeni bir tuğla koyabilmenin gayretini gösterebilmek..
‘Murdar bir hâlden muhteşem bir mâziye’ muvasalatı özleyecek ve uzanabilecek kadar geleneklere sahip olabilmek.‘Süleyman devrine dön’ diyen Koçi Bey’e kulak vermek.. İstikbâle dair endişeleri olmak, projeleri olmak.. söyleyecek sözleri olmak.. ‘Bu ülke’yi gezmek, karış karış gezmek.. Bu topraklarda Türk milletinin ‘bismillah’ adımı olan Ahlat’ı da bilmek, Hatay’ı da bilmek, Trabzon’u da, Edirne’yi de, Bursa’yı da, Amasya’yı da, Sıvas’ı da.. Çanakkale’yi de.. her yeri karış karış bilmek, karış karış sevmek, görmek ve koza gibi örmek…
Çok okumak... Çok düşünmek..
Umudu canlı tutmak, hiç hesaba müteallik olmaksızın umudu taze tutmak.. Hele hele politik hesaplardan arınmak.. Politik hesapları zuhurâta bırakmak.. ama zinde olmak.. Hazır olmak. Söyleyecek sözler biriktirmek.. Sunacak reçeteler biriktirmek.. Yeni nesillere hizmet etmek.. Yeni nesillerin önündeki engelleri kaldırmak.. Eski nesillerin sahip olduğu bütün marazlardan/açmazlardan onları korumak.. Eski nesillerin artık neredeyse vücutlarının bir uzvu haline gelen alışkanlıklarından yeni nesilleri uzak tutmak.. Her ne konuşulacaksa yüz yüze, açık açık, ‘ne der, ne düşünür’endişelerinden azâde olarak tekellüm etmek.. Kelâmın haysiyetine sahip çıkmak..
İnsanlık tarihinin tüm zulümlerinin envanterini okumak, bilmek, insanlık tarihinin düşünce sistemlerine âşina olabilmek.. İnsanlık tarihinin kahramanlarını tanımak… Kendi kahramanlarımızı iyi tanımak.. Unutulanları, vefasızlık edilenleri, hatırlanmayanları unutturmamak, hatırlatmak, anmak.. Süleyman Askerî’yi, Kuşçubaşı’nı, Akif’i, hepsini yâd etmek.. Bu ülkenin erozyona verdiği topraklar için hayıflanmak, beton yığını haline gelen şehirleri için üzülmek, çürüyen tarihî eserlerine esef etmek, bunlar için bir şeyler yapabilmek..
Bu ülke’nin yazılmamış, yazılmayacak tarihine geçmeyi kabullenmek. Surların üstünde üzerine kızgın yağlar dökülüp ölen adı sanı bilinmeyen bir yeniçeri gibi olmayı dert edinmemek. ...
Bu nedenle bundan sonra dâvâsı olmayana adam dememek…
Lafı uzatmadan, evelemeden, gevelemeden tekliflerinizi sunabilecek kadar hazır olmak..
Bu yükün altına girebilecek olanlar…
Bir hususun daha üzerinde durmanız ve düşünmeniz gerekmektedir.
Elli yaşın üzerindeki büyüklerinize saygınız olsun, saygıda kusurunuz olmasın.. Lakin, onları hesaba katmadan söyleyecek sözler biriktirin. Elli yaş üstündeki nüfusun büyük çoğunluğu(istisnâları tabii olarak olmakla birlikte) artık verimsiz bir insan yığınıdır bu ülkede. İdeolojik kavgalar, hayat gailesi, üst üste gelen darbeler, ihtiraslar, hırslar, klanlar, komiteler, menfaat grupları, localar, aşılamaz, nüfuz edilemez, tesir edilemez, sirâyet edilemez ve ıslah edilemez gruplar.. ve daha birçok şey, elli yaş üstü nüfusumuzu deforme etmiş, işe yaramaz bir yığın haline getirmiştir.
Bu topraklarda, her şeye sıfırdan başlamak için genç nüfusun bir dâvâsının olması gerekir. Hâlâ davası olanların ise tek hedefi, işte bu yaklaşık yirmi milyon civarındaki genç kitleler olmalıdır. Gençliğin bir dâvâ sahibi yapılması için, eski fikir ocakları, kültür ocakları olmalıdır.. ocaklar tüttürülmelidir…
Bu millete yeni ve uydurma ‘deli gömlekleri’ giydirmenin bir âlemi yoktur. Dâvâ: İ’lâyı Kelimetullah için Nizâm-ı Âlem’dir. Hiçbir politik hesabı ihtivâ etmeksizin İ’lâyı Kelimetullah için Nizâm-ı Âlem’dir.
Politika, tabiatı icabı içinde pislik barındırır. Olacaksa kendiliğinden olacaktır, siyâset/politika bir gaye ve bir araç değil, netice olarak anlamlı olabilecektir. Yoksa bir kongreye endeksli olarak oluşan bir kazanan/kaybeden düalitesinin kimseye hiçbir faydası olmayacaktır, olamayacaktır. Bunun üzerinden oluşabilecek hiçbir yapı verimli olmayacaktır. Bu dâvânın politik çatısı külliyen ortadan kalksa da yukarıda ‘saf tutanlar ve hizalananlar’ olarak tavsif edilen kadrolar yollarına devam edeceklerdir. Çünkü onların varlık sebepleri arasında politik çatının olmazsa olmaz bir yeri yoktur.
Bu tür politik/siyâsî vazifelerde bulunanlar ise kendilerini pişpişleyenler olduğu/olacağı gibi, ehil görmeyenlerin de her zaman olduğunu ve her zaman olacağını da biliyor olmaları ve bunu garipsememeleri gerekir; o politik çatının ehil ellerde olmadığını düşünmek, telaffuz etmek, yazmak ve birilerine anlatmak ve bunun uslûbunu tâyin etmek herkesin hakkıdır… İyilik ve güzellik adına bir şeyler yapıldığında takdir etmek gibi bir mesuliyetin de olduğu gibi..
‘İktidar olmak liyâkatin hücceti değildir…’
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi