Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Nizâm-ı Âlem Yazıları > Safları düzgün ve sık tutalım…

Safları düzgün ve sık tutalım…


`Saf`ları sıklaştırmak. Düzgün ve sık tutmak.. Hesap yapmamak, bir tek hayatımız olduğunu bilerek, bu hayatı  ‘iyi insan’lar olarak tüketmek, iyi insan olmak, iyi insanların sayısını arttırmağa çalışmak, iyi insanlarla saf tutmak, hizalanmak… Hizalanan ve saf tutanların birbirini imtihan edeceği altın ölçü: sır verildiğinde sır tutmak, emânet verildiğinde emânete sahip çıkmak, yola çıkıldığında yolda bırakmamak.. söz verildiğinde verdiği sözden ne pahasına olursa olsun dönmemek, verdiği söze, ettiği yemine kendisini esir etmek…



Sevmek, karşılıksız, hesapsız sevmek.. Uğrunda dünyanın ancak kurtulabileceği sevgiler kuşanmak.. Dostu üzmektense bin kere yanılmayı tercih etmek, önüne gelen hesabın fazla olduğunu bile bile tebessüm ile o hesabı imzalamak, o şahâne tegâfülü tebessüm ile kabul etmek.. Alan değil veren el olmağa çabalamak.. Olanın olmayana borcu olduğunu hep hatırlamak. Güzeli sevmek.. güzele meftun olmak.. Estetik beğenileri en üst seviyelere çıkarmak.. Çok zor beğenmek. Üstümüzü başımızı, evimizi barkımızı, mahallemizi şehrimizi, ülkemizi dünyayı çirkinleştirmemek.. asla gıybet ve haset yapmamak. Gıybet sofralarına itibar etmemek, kerih görmek..  Özü sözü bir olmak..



Okumak.. okumak.. okumak..  Düşünmek.. Biliyor olmanın tüm çilelerine, bilmenin ‘aydınlığı değil bazen karanlığı arttırdığını’ bilerek bilmeğe tâlip olmak.. Samimî ve hasbî bir tecessüse sahip olmak.. Yüksek bir san’ât telâkkîsi, yüksek bir medeniyet tasavvuru, yüksek bir tarih şuuru, yüksek bir lisan uslûbu, yüksek bir musîki zevki, yüksek empati hassaları, yüksek bir nazâket, efendilik… Hep yükseklere tâlip olmak..



Kendi elitlerini, kendi ekâbirânını, kelâm-ı kibarlarını, ediplerini, muharrirlerini, san’ât ehlini, sohbet ehlini, siyâset ehlini, ticâret erbâbını, inisiyatif merkezlerini, câzibe merkezlerini üretmek.. Yeniden üretmek..  Bunun  için sabır kuşanmak.. Sabretmek.. Başarıyı kendi ömründe görüp göremeyeceğinin bile hesabını yapmadan emîn adımlarla her gün yeni bir tuğla koyabilmenin gayretini gösterebilmek..



‘Murdar bir hâlden muhteşem bir mâziye’ muvasalatı özleyecek ve uzanabilecek kadar geleneklere sahip olabilmek.‘Süleyman devrine dön’ diyen Koçi Bey’e kulak vermek..  İstikbâle dair endişeleri olmak, projeleri olmak.. söyleyecek sözleri olmak.. ‘Bu ülke’yi   gezmek, karış karış gezmek.. Bu topraklarda Türk milletinin ‘bismillah’ adımı olan Ahlat’ı da bilmek, Hatay’ı da bilmek, Trabzon’u da, Edirne’yi de, Bursa’yı da, Amasya’yı da, Sıvas’ı da.. Çanakkale’yi de.. her yeri karış karış bilmek, karış karış sevmek, görmek ve  koza gibi örmek…



Çok okumak... Çok düşünmek..



Umudu canlı tutmak, hiç hesaba müteallik olmaksızın umudu taze tutmak.. Hele hele politik hesaplardan arınmak.. Politik hesapları zuhurâta bırakmak.. ama zinde olmak.. Hazır olmak.  Söyleyecek sözler biriktirmek.. Sunacak reçeteler biriktirmek.. Yeni nesillere hizmet etmek.. Yeni nesillerin önündeki engelleri kaldırmak.. Eski nesillerin sahip olduğu bütün marazlardan/açmazlardan onları korumak.. Eski nesillerin artık neredeyse vücutlarının bir uzvu haline gelen alışkanlıklarından yeni nesilleri uzak tutmak.. Her ne konuşulacaksa yüz yüze, açık açık, ‘ne der, ne düşünür’endişelerinden azâde olarak tekellüm etmek.. Kelâmın haysiyetine sahip çıkmak..



İnsanlık tarihinin tüm zulümlerinin envanterini okumak, bilmek, insanlık tarihinin düşünce sistemlerine âşina olabilmek.. İnsanlık tarihinin kahramanlarını tanımak… Kendi kahramanlarımızı iyi tanımak.. Unutulanları, vefasızlık edilenleri, hatırlanmayanları unutturmamak, hatırlatmak, anmak.. Süleyman Askerî’yi, Kuşçubaşı’nı, Akif’i, hepsini yâd etmek.. Bu ülkenin erozyona verdiği topraklar için hayıflanmak,  beton yığını haline gelen şehirleri için üzülmek, çürüyen tarihî eserlerine esef etmek, bunlar için bir şeyler yapabilmek..



Bu ülke’nin yazılmamış, yazılmayacak tarihine geçmeyi kabullenmek.  Surların üstünde üzerine kızgın yağlar dökülüp ölen adı sanı bilinmeyen bir yeniçeri gibi olmayı dert edinmemek. ...



Bu nedenle bundan sonra dâvâsı olmayana adam dememek…



Lafı uzatmadan, evelemeden, gevelemeden tekliflerinizi sunabilecek kadar hazır olmak..



Bu yükün altına girebilecek olanlar…



Bir hususun daha üzerinde durmanız ve düşünmeniz gerekmektedir.



Elli yaşın üzerindeki büyüklerinize saygınız olsun, saygıda kusurunuz olmasın..  Lakin, onları hesaba katmadan söyleyecek sözler biriktirin. Elli yaş üstündeki nüfusun büyük çoğunluğu(istisnâları tabii olarak olmakla birlikte) artık verimsiz bir insan yığınıdır bu ülkede. İdeolojik kavgalar, hayat gailesi, üst üste gelen darbeler, ihtiraslar, hırslar, klanlar, komiteler, menfaat grupları,  localar, aşılamaz, nüfuz edilemez, tesir edilemez, sirâyet edilemez ve ıslah edilemez gruplar..  ve daha birçok şey, elli yaş üstü nüfusumuzu deforme etmiş, işe yaramaz bir yığın haline getirmiştir.



Bu topraklarda, her şeye sıfırdan başlamak için genç nüfusun bir dâvâsının olması gerekir. Hâlâ davası olanların ise tek hedefi, işte bu yaklaşık yirmi milyon civarındaki genç kitleler olmalıdır. Gençliğin bir dâvâ sahibi yapılması için, eski fikir ocakları, kültür ocakları olmalıdır.. ocaklar tüttürülmelidir…



Bu millete yeni ve uydurma ‘deli gömlekleri’ giydirmenin bir âlemi yoktur. Dâvâ: İ’lâyı Kelimetullah için Nizâm-ı Âlem’dir. Hiçbir politik hesabı ihtivâ etmeksizin İ’lâyı Kelimetullah için Nizâm-ı Âlem’dir.



Politika, tabiatı icabı içinde pislik barındırır. Olacaksa kendiliğinden olacaktır, siyâset/politika bir gaye ve bir araç değil, netice olarak anlamlı olabilecektir. Yoksa bir kongreye endeksli olarak oluşan bir kazanan/kaybeden düalitesinin kimseye hiçbir faydası olmayacaktır, olamayacaktır. Bunun üzerinden oluşabilecek hiçbir yapı verimli olmayacaktır. Bu dâvânın politik çatısı külliyen ortadan kalksa da yukarıda ‘saf tutanlar ve hizalananlar’ olarak tavsif edilen kadrolar yollarına devam edeceklerdir.  Çünkü onların varlık sebepleri arasında politik çatının olmazsa olmaz bir yeri yoktur.



Bu tür politik/siyâsî  vazifelerde bulunanlar ise kendilerini pişpişleyenler olduğu/olacağı gibi, ehil görmeyenlerin de her zaman olduğunu ve her zaman olacağını da biliyor olmaları ve bunu garipsememeleri gerekir; o politik çatının ehil ellerde  olmadığını düşünmek, telaffuz etmek, yazmak ve birilerine anlatmak ve bunun uslûbunu tâyin etmek herkesin hakkıdır… İyilik ve güzellik adına bir şeyler yapıldığında takdir etmek gibi bir mesuliyetin de olduğu gibi..



‘İktidar olmak liyâkatin hücceti değildir…’



Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS