Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Nizâm-ı Âlem Yazıları > Ya mevzudan mutahhar kalacağız...

Ya mevzudan mutahhar kalacağız, ya da uçkur çözüp ilâhiyat(!) yazacağız...


İlim öğreniniz, ilmin içinde vakar öğreniniz… “ (Hz. Ali)



Ya mevzudan mutahhar kalacağız, ya da uçkuru çözüp ilâhiyat(!) konuşacağız…



İki hafta önce bir televizyon kanalında misafir edilen bir zâtın saatler boyunca nefessiz anlattıkları üzerine yazmayı düşünürken bir taraftan, tenâsül ilminin(!) zihinlerden boşaldığı bu eyyâm-ı hazırâda, nitekim bu münasebetle tam da tertemiz kalmak dâiyesiyle yazıyı süresiz tehir etmiş ve hatta ‘selâmet der-kenarest’ mazmûnunca olan bitenden bütünüyle teberrî etmek kararı vermiştim. İmdi, dün gece yine aynı ekranda arz-ı endâm  edince müşârun-i ileyh, cereyân eden gulgulenin temas olunabilecek veçhesi(?)imiş ki,  bir hiss-i gayret sâdır oldu ve bu his refâkatında yazmağa niyetlendim…


Ve ortalıktaki rezaletten hurûc içün gayet emniyetli bir yol; yani iki tercihimizin olduğu kanaatindeyim.


Bize, ahval-i dinîyyemize musallat olan kimselere ya seksen yaşındaki pîr-fâni bir insanın olgunluğunu kuşanıp mukabele edeceğiz, yahut, uçkuru çözüp ilâhiyat(?) konuşacağız.


İmdi bu proğramı bütünüyle tahlil edecek değiliz. Zirâ ki, mevzudan mutahhar kalmak azmindeyiz…


Yalnız, proğramın tamamına hâkim olan bir illetten yani cehâletten bahis buyurmak bir farz-ı kifâye olarak omuzlarımıza yüktür ve bu yükü indirmek iktizâ etmektedir…


Cehâlet cüppe giyer ve sarık sararsa’nın hikayesi eski ve eskiliğince de trajiktir aslında. Tarihimiz, bahse konu trajedinin, üzeri bir türlü küllenmek bilmeyen ateşleri ile doludur. En ufak bir nefes bulmasın; derhal harlayıp, etrafını yakmağa başlayan bir ateştir Cehâlet; yakar.. kavurur.. tüketir... Zihin gibi, dimağ gibi, akıl gibi vâdileri çöllere çevirir, gönülleri tahrib eder…


Cehâletin kendine göre bir dünyası, kendine göre bir tabiatı vardır. Her şeyleri kendisine özgüdür. Yağmur ona göre yağar, güneş ona göre doğar, şimşek ona göre çakar. Seller, fırtınalar, heyelanlar onun istediği gibi tecellî eder ve yanardağlar onun belirlediği sebeplere istinâden infilâk ederler. Hele hele depremler; tamamen onun uygun gördüğü hedeflere yönelir, onun tespit ettiği marazlardan dolayı  yer yarılır da tüm marazlar yerin dibine gömülür. Cehâlete göre aksi mümkün değildir, çünkü cahiller öyle buyurmuştur. Tarih onun istediği gibi gelişmiş, onun istediği ve beklediği gibi şekillenmiştir; kezâ tarihe dair insanlar da onun belirledikleri gibidir...


Hatta din bile ona göredir. Böyle olunca da, Allah’ın, kitabın, peygamberin ve ümmetin de ona göre olması veya olması gerektiği eşyanın tabiatı gibidir ona göre. Cennet ve cehennemin imar planları, kat planları bile vardır ellerinde..“Sorulan sorandan daha bilgili değildir” hadisi muâllak taşı gibi havadadır, çünkü cehâlet gayba dair de tüm soruları cevaplar.  Cennetin ve cehennemin  rezervasyon müdürü gibidir cehâlet, istediğini alır, istediği kadar yakar, istediği zaman âzâd eder. Cennetteki tüm köşklerin yapı malzemelerini bilir, ne kadarı inciden, ne kadarı altundan, elmastan, yakuttan hepsini bilir. Kaç odalıdır, ebeveyn banyosu kaç tanedir bu tür bilgilerin tümüyle mücehhezdir.. 


Bu tür proğramların yani mizansenin bildik safahâtı... İki televizyon proğramcısı hocaya musallat olur ve ne soracağını dahi takdir etmekten aciz, meşruhat bekler. Zira, aradığı bir cevap değildir zaten ve her şey tuhaf bir memûr kılınış psikozu tahtında cereyan etmektedir. Proğramcının birisi mütemâdiyen kahkahalarla güler, masaya yatarak kahkahalar atar.. Bakışlarında alabildiğine bir tahfif, alabildiğine bir alay, alabildiğine bir belgeselci tecessüsü vardır ki, sanki aborjinlerin günlük hayatını izlemektedir; haksız da sayılmaz, lakin taaccüp eden, tahfif eden, tecessüs eden bâri müselmân olsadır…


“Damacana ile halvet olmanın kitaptaki karşılığı nedir?” gibi bir sual kendisine tevdî olunduğunda, bundan hiç rahatsız olmaz hocaefendi, bunu bir hafiflik olarak telâkkî etmez, “Ne münâsebet bu nasıl bir sualdir?” demez ve cevap verir, kitaptaki yeri hazırdır: “Damacanayla seks küçük bir günahtır"


Suallerin kâhir ekseriyetinin tenâsül hayatına müteveccih olması hiçbir rahatsızlık sebebi değildir çünkü…


Cehâlet bir silsiledir, kadîm zamanlardan beridir tevarüs eder durur, araya girmeye kalkmayınız; din dairesinin dışındasınızdır bir iki küçük hamle ile.


Acının, yoksulluğun, sefâletin, hastalığın ve dahi ahmaklığın üzerine binâ eder kendisini; kat kat yükselir, yayılır. Öyle bir sarar ki tüm toplumu; sağlıklılar hasta telâkki edilir olur.


Cehâlet kendi iktidarını putlaştırır, mutlaktır, tartışılamazdır kendi dairesi ve ordusu içinde. Ve inanmak öylesine güçlü bir duygudur ki, inandım derken pek çok insan, incitir ve inkâr eder de inandığını zannettiğini, farkında değildir, çünkü kurtuluşun bileti tutuşturulmuştur eline; ehlince...


Akl-ı selim; ‘Pes! Bu kadarı da olmaz’ der, ama olmuştur, olmağa da devam eder.


Akl-ı selim’in elinden alınır hakları, kendini ifade edeceği zemin altından kayıverir. ‘Hayır’ diyecek olur; akl-ı selim; ‘bu duyduklarınız hilâf-ı hakikattir ve cehâletin ürünüdür’; boğazına tıkarlar sözlerini ve hukukun rağmına su-i misaller emsâl gösterilir; çünkü o kadar çokturlar ki, etrafınızı sarmıştırlar, kaçamazsınız!..


‘Dervişlik hırkada tâcda değildir’ demişti ya Hacı Bektaş; irtifâ kazanmış(!) ve nicedir tâca yükselmiştir(!) dervişlik ve dervişler; ‘Şekli sevenler sineğin bala yoğurda yapıştığı gibi yapışıp kalırlar’ dediği gibi Mevlâna’nın, yapışıp kalmışlardır şekillerine nicedir...


Bir tarafta, ‘Kraliyet Muhafızları’ marka kol düğmeleri üzerine gelişen diyaloglar, fora edilen ve yerine ikâme edilen özel yapım fesler, şık yüzükler, bakımlı eller, pahalı kumaştan cüppe ve gömlekler, İmam-ı Âzâm’ın dört bin dinarlık elbisesine yapılan atıflar, diğer tarafta İslâm düşünce tarihine dair bir tek mütefekkir ismi, İslâm düşünce dünyasına dair bir tek mehaz, bir tek iktibas, İslâm coğrafyasının bir tek problemine dair bir cümle, bir kelâm, İslâm ahlâkına, İslâm’ın değerlerine bir tek referanstan yoksun saatler süren bir mugâlata…


Akl-ı selîmin işi çoktur, işi zordur ves-selâm!...


İslâm, hocaefendi, ilim, vakar gibi kavramlar bu kadar hafifliği kaldırmaz, kaldırmamalı, kaldıramamalı…


“İlim öğreniniz, ilmin içinde  vakar öğreniniz…”(Hz. Ali)


Neredesin ey vakar?!


Neredesin ey akl-ı selim?!



Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS