Metin Tokdemir'in Aziz Hâtırasına..
Alabildiğine adanmışlığın, şahsında tecessüm ettiği bir inanmış adamdı Metin Tokdemir…
Ülkücüydü; hiçbir sorgulamaya tâbi tutmaksızın, sâde, inanmış, fedakâr bir ülkücü.
Her sabah yeniden kuşandığı gayreti ve yorulmak bilmez enerjisi ile hayatının her ânını kaplayan bir Ocak sevdalısı ve bir Ocak mesâiperesti idi…
Gençlik Kültür ve Sanat Ocakları Genel Başkanlığı ve Bizim Ocak Dergisi döneminde ülkede adımını atmadığı bir yer bırakmamıştı. Bahis konusu olan teşkilat mesâisi olduğunda üşenmek kelimesi yoktu lûgatinde.
Hemen her dâvete icâbet ederdi. Çoğunlukla otobüs yolculuklarıyla seyahat eder, bundan da hiç şikâyet etmezdi. Kürsüye çıktığında, “Yavuz, önüne dünya haritasını almış, bu Osmanlı’ya yetmez, bu Türk’e yetmez demiş…” diyerek başlardı konuşmaya ve Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi’ni anlatmaya…
Nizâm-ı Âlem için İ’lâ-yı Kelimetullah dâvâsına sıkı sıkıya merbut bir dâvâ adamıydı Metin Tokdemir.,. İdealistti, zihnini, zamanını, enerjisini, gayretini hep teşkilat için sarf ederdi. Uzun zaman aynı evi paylaştık. Gecenin geç saatlerinde ocaktan dönerken Sakarya caddesindeki manavdan aldığı meyvelerle eve geldiğinde, yüzünde günün veya yeni döndüğü seyahatin yorgunluğunu değil, gülümsemesini görürdünüz. Çok iyi bir tempo ile okurdu. Yatağının başucundan kitap hiç eksik olmaz, okuduğu kitapla ilgili muhakkak yanında yöresindekilerle mükâleme ederdi.
Yakından tanıyanlar bilirler; onun inandığı ülkücülük naif bir ülkücülüktü ve su nasıl H2O’dan oluşuyorsa, siyâsetin de tabiatı gereği içinde ihtivâ ettiği bâzı nâ-hoş kuralları anlamaz, anlamak istemez, o kuralları hayatına dâhil etmez, edemez, o kurallara kendisi de dâhil olmaz, olamazdı…
Bu kurallardan neşet eden hadiselerle karşılaştığında ya da muhatap olduğunda o kadar çok üzülürdü ki, günlerce etkisinden kurtulamaz, dünyanın bu hâdiseler etrafında döndüğünü sanacak kadar mübâlaa ederdi. Çünkü, onun ülkücülüğü naif, sâde, yalın, tertemiz bir ülkücülüktü. Etrafına da bu hissiyâtı yayardı...
Berâber tükettiğimiz yıllardan bize kalan sayısız hâtıra arasında, hoş bir hâtırayı da sevenleri ve bütün arkadaşlarımızla paylaşmak isterim, Metin Tokdemir’in aziz hâtırasını yâd etmek, onu sevgi ve saygı ile anmak için…
Yine bir ocak mesâisi sonu eve dönüşünde, Suat Başaran, Şenol Uzunmehmetoğlu, Kemâl Küçük ve bendeniz ve evimizin tabii ziyaretçisi Servet Avcı’dan oluşan, hepsi meyve düşkünü ev ahâlisine meyve almak için Sakarya caddesindeki manava uğrar. Kasalar içinde o zamanlar Türkiye’ye henüz gelmiş bir meyve vardır; ismi kivi’dir bu meyvenin ve Metin Tokdemir bizleri bu yeni meyve kivi ile tanıştırmaya azmetmiştir... Kasaların üzerinde de bir fiyat etiketi vardır; kivinin birim fiyatını bildiren.
Metin Tokdemir:
“Ver iki kilo…”
Manav biraz şaşkındır, yüzüne bakar ve:
“Başkanım, iki kilo mu?”
“Evet, bizimkilere ancak yeter..”
Manav çâresiz tartar kivileri ve kesekâğıdına koyar:
“Buyurun Başkanım..” der.
Alır meyveleri ve cebinden fiyat etiketinde okuduğu miktara göre bir miktar parayı uzatır.
Metin Tokdemir paranın üstünü beklemektedir. Fakat manav da paraya ve Metin Tokdemir’in yüzüne bakmaktadır. Bir gariplik olduğunu anlar ve:
“Hayırdır?!” diye sorar..
Manav, söylesem mi söylemesem mi şaşkınlığı içindedir, tereddütle:
“Başkanım, etikette yazan kilo fiyatı değil, tâne fiyatıdır, bu meyve yeni gelen ithal bir meyve…”
Metin Tokdemir muhtemelen cebindeki tüm parayı vermek zorunda kalır.
…….
Eve gelip, durumu anlattığında ve meyvenin mâliyetini duyduğumuzda biz hep bir ağızdan:
“Başkan , almasaydın o zaman!!!” dedik gülerek…
Hey Hât!
Metin Tokdemir’in cevabı yine ocak ve teşkilat merkezli bir cevaptı:
“Ocak Genel Başkanı olmasaydım, orada mahçup olacak olan yalnızca Metin Tokdemir olsaydı Vallâhi Billâhi almazdım…”
Tesellî etmek uzu sürmüştü onu ama kivileri de afiyetle yemiştik. Lâf aramızda, o hâtırânın tesiri var mıdır bilmiyorum ama bendeniz kivi denen meyveyi o gün bu gündür hiç sevemedim…
……
Bir Aralık ölümüyle kaybettik, çok sevgili arkadaşımız ve Ocak Genel Başkanımız Metin Tokdemir’i.
Evvel giden bütün arkadaşlarımız gibi yeri dolmaz. Allah ona ve Rahmet-i Rahmân’a kavuşan bütün arkadaşlarımıza rahmet etsin, mekânlarını cennet etsin; âmin…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi