Sn. Başbakan’a açık teşekkür mektubu…
Sn. Başbakan,
Bir yıldır fırsat bulamadığım bir teşekkür vazifesini itmâm etmek artık üzerime vâcip oldu, bu kadar zaman ihmâlkârlığım nezdinizde hoşgörüye muhavveldir…
Malûmunuz olduğu üzre, 25 Mart 2009 tarihinde Maraş’ın Çağlayancerit beldesinde seçim mitinginde yaptığı konuşmadan sonra Yozgat’a gitmek üzere havalanan helikopterin Kanlıçukur mevkiinde düşmesi sonucu, bütün hayatını aziz Türk milletinin mukadderâtına adayan Muhsin Yazıcıoğlu ve yol arkadaşları Yüksel Yanci, Erhan Üstündağ, Murat Çetinkaya, İsmail Güneş ve helikopter pilotu Kaya İstektepe vefât ettiler…
Sn. Başbakan,
Arama kurtarma çalışmaları esnâsındaki bütün acemilikler, karışıklıklar, bilgi kirlilikleri, dezenformasyon için size ve size bağlı bulunan ve başta; “Bu mesele gereğinden fazla konuşuldu” diyen Ulaştırma Bakanınız olmak üzere ilgili bakanlarınıza ve yine size bağlı bulunan tüm kuruluşlarınıza da teşekkürü bir borç bilirim.
Yetkililerimizin “halen devam eden” müteselsil teşekkürleriyle her ne kadar siz ve size bağlı kurumlarınız kendinizi ve vicdanlarınızı mebzûl miktarda ve hatta fazlasıyla istirahata ve huzura almış iseniz de, bendeniz de bizzat teşekkür etmek ve huzurunuza katkıda bulunmak istedim…
Biliyorum ki, o helikopterin içinde zât-ı âlinizin evlâd ü i’yâli de bulunsaydı, hükümetinizden bir bakan ya da partinizden bir milletvekili veya üst düzey bir yetkiliniz de bulunsaydı da sizin ve size bağlı kurumlarınızın bundan farklı olarak yapacak fazlaca bir şeyiniz olmayacaktı(!).
Ve orada yitip gidecek olan canlarınızın ardından hiçbir bürokratınıza kıymayacaktınız.. Hepsi yerli yerinde duracaklardı(!).
Parti içi meselelerden dolayı kıydığınız bürokratlar gibi kimseyi cezalandırmayacaktınız. Kanlıçukur’da kaybettiklerimizin aileleri, ardında bıraktığı sevenleri, çocukları için yüreklerini soğutmak kabilinden de olsa, nezaketen bile olsa bir jest yapmadığınız ve hiçbir bürokratınızı yerinden oynatmadığınız gibi…
25 Mart’ta Kanlıçukur’da kaybettiğimiz Muhsin Yazıcıoğlu ve “ecel arkadaşları”nın ardından bizzat üst düzey “resmî”yetkililerimizin ağzından duyduğunuz ve halen devam eden müteselsil teşekkürler sizi bundan alıkoydu. Müteselsil bir teşekkürün pervâsızlığı üzerine rahatlayan vicdanlarınıza mütevâzı bir ilâve kabul ediniz bu satırları lûtfen…
Bir yıldır olduğu gibi şimdi yine sizler, Sn. Başbakan, Sayın Ulaştırma Bakanı, Sivil Havacılık Genel Müdürü, Maraş Valisi, Maraş Emniyet Müdürü, tüm sivil ve askerî erkân çocuklarınızı öpmeğe devam edebilirsiniz.. Çocuklarınız sizlerin eve dönüşünüze sevinmeğe devam edebilirler, camdan el sallayarak sizi uğurlayabilirler…
Fakat, Şevval’in, Azra’nın, Hilal’in Tuluğhan ve Çağan’ın, artık eve gelecek ve giderken el sallayacağı bir babası yok…
Fakat, Firuze ve Fatih Furkan’ın, Selcan, Mehmet Alper ve Samet Furkan’ın ve Abdullah Alperen’in hayatı paylaşabilecekleri babaları yok artık…
Sn. Başbakan,
Sizin ve bürokrasinizin elinden geleni yaptığına kâniyim, size daha nice yıllar siyâsî ikbâl ve bürokrasinize hayırlı terfîler temennî ediyorum(!).
Üst düzey “resmî” yetkililerimizin müteselsil teşekkürü bir sanat hâline getirme hususundaki kabiliyetlerini ve bir yıllık istikrarlarını da hayranlıkla izliyorum…
Sn. Başbakan,
Varsın ateşin düştüğü ocaklar kırık kalpleriyle yanmaya devam etsin, Allah sizin ve bürokratlarınızın huzurunuzu dâim etsin…
Saygılarımla…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi