Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Nizâm-ı Âlem Yazıları > Saygı duymuyorum…

Saygı duymuyorum…


Bir saygı tekerlemesi almış başını gidiyor...



Siyâkından sibâkından koparılmış, anlamından kaydırılmış, hakikatinden soyulmuş, illetinden savrulmuş, kaşı gözü yarılmış, terkîbi muharref, muhatabından bağımsızlaştırılmış, âdeta bir mücerrete saygı; cinnet gibi, tecennün gibi, saygı sârâsı nöbetinde bir tâife…



Tâife saygı diyor, biz ihtirâm diyelim ki, kelâmın musikîsi de olsun. Tâife saygı diyor, biz tevkîr diyelim ki,(vakarlı tutma), kelâmın da vakarını saklayalım, hâlel-dâr etmeyelim. Tâife saygı diyor, biz hürmet diyelim,(muhterem tutma) mahremin içine alalım ki, kelâmın bir mahremiyeti vardır, muhafaza edelim, mukaddesâtı vardır, ihtirâm duyalım…



İhtirâm edilmez,  tevkir edilmez, hürmet edilmez.



İhtirâm, tevkir, hürmet hissedilir, duyulur ancak; derûnî bir histir ki, gemlenemez, mâni olunamaz, sipâriş edilemez, tabîi tecellîsinin hâricindeki tezâhürleri bir abes, bir kerihü’l menzâr, bir sunilik alâmet-i fârikasıdır, bunları fark etmek için insan olmak kâfi ve de vâfidir…



Hürmete şâyan olan kişilik, erdem, nezâket, letâfet, nezâhet, usûl, erkân, muâşeret, terbiye, lâtife, tedrîcen birikir, her biri bir cemîl olarak vücûd bulur insanda. Vücûd bulduğunda da muhataplarına, topluma, her birisi ayrı ayrı bir ziyâ gibi ulaşır, gözleri kamaştırır. İşte o vakit muhataplar, toplum insiyâki olarak ihtirâm duyar, hürmet duyar, tevkîr eder…



Bu kavramlardan muhatabını soyutlamaya çalıştığınız zaman ortaya çıkacak olan bir komedidir.



“Muhatabımız saygın olmayabilir, ama işgâl ettiği makam ona saygı duymayı gerektirir”(!)



Ne zavallı bir retorik, içinde itirafnâme ihtivâ ediyor...



Peki makâmın ihtirâmı ne olacak? Evvelemirde merkeze almamız gereken, evvelemirde muhâfaza etmemiz gereken, evvelemirde vakarını düşünmemiz gereken makâmın kendisi ise eğer, makâmın sâhibi evvelemirde muhterem, ihtirâma lâyık olması gerekmiyor mu? O makâmın sâhibinin liyâkati öncelikli meselemiz değil midir? Bu mesele ortada tüm çıplaklığıyla dururken, kimi hangi sağlıklı ve mâkûl gerekçelerlere ihtirâma mecbur edebilirsiniz, kimi hangi ihtiramsızlıkla suçlayabilirsiniz?



“İhtirâmın muhatabı yok, ihtirâmsızlığın kurumsallaştığı bir yapıya ihtirâm duymuyorum, aksi taktirde kendime ve ilkelerime, inandığım değerlere, mücâdeleme saygımı muhafaza edemem, kendime, ilkelerime, inandığım değerlere ve mücâdeleme saygımdan daha kıymetli değil benden istediğiniz sipâriş saygınız, zâten benden saygı istemeniz karşınızda niçin bulunuyor oluşumun hazîn bir te’yididir ” derse ne diyeceksiniz, saygısızlıkla suçladıklarınız?



“Sevginin bir tercih saygının ise mecburi olduğu partimizde…”



Mecburi saygı… Hiçbir şeye benzemek istemezseniz böyle karikatüre benzersiniz. Mecburi saygı.. İşte bütün mesele bu. Biraz lûgat karıştırmış olsaydınız ‘hürmet’in mazmunları arasında hazım olduğunu görürdünüz. … Hazım, hazmetmek.. Bulunduğunuz mevkileri hazmetmez iseniz oradaki sıfatınız işgalci olur. ‘Mecburi saygı’ talep etmek zorunda kalırsınız, çünkü sevk-i tabii hâlinde samimî ve derûnî bir ihtirâma muhatap olmazsınız..



Çâreyi hiyerarşinin o dayanılmaz câzibesinde zanneder ve bir paçavrayı imzaya açarsınız. Bunun size saygınlık sağlayacağını düşünürsünüz, saygınlık probleminizi yayarak azaltma yoluna gidersiniz. Ne kadar parçalara bölünürse sizin hissenize düşen kısmının küçüldüğünü hissedersiniz…



Yanılırsınız…



Saygınlığınızı oturduğunuz makamdan alamazsınız, sizden evvel o makamda kim oturmuş olursa olsun, o makâmın kendisi size saygınlık kazandırmaz, saygınlık bizâtihî size ait olması icâp eden bir haslettir. Siz makâmınıza saygınlık katarsınız, siz makâmınızı muhterem kılarsınız, tevkîr edersiniz. Aksi mümkün değildir. Hiyerarşi, tüzük, prosedür, idâre-i maslahat saygınlığınızı değil, ancak masalarınızın üzerindeki kalemliklerinizde yazan sıfatlarınızı korur…



İşletmeye çalıştığınız disiplin kurumunun(sizin tâbirinizle)  kararı murâdınız mûcîbince çıkarsa, tarihinize bir abes olarak geçer. Ki böyle bir kararın çıkması da mümkün görünmemektedir.



Saygı duymuyorum, kendime olan saygımdan, o sizin hafife aldığınız hâtıralarımıza olan saygımdan, inandığımız değerlerimize olan saygımdan, mücâdelemize olan saygımdan, ilkelerimize olan saygımdan, hiç bir şartta ve hiç bir şekilde "kimseye" devredemeyeceğim hür irâdeme olan saygımdan dolayı size saygı duymuyorum…



Ves-selâm…



Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS