Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Nizâm-ı Âlem Yazıları > Kırk katır mı, kırk satır mı?

Kırk katır mı, kırk satır mı?


12 Eylül – Referandum – Anayasa Değişiklikleri ve


 


Kırk katır mı, kırk satır mı?




“İnsan mâruz kalmaz, tercih eder” diyordu C. Meriç. Biz ise mâruz kalıyoruz…



Bir tarafta “Asmasaydık da beslese miydik?” diyen cunta lideri Kenan Evren, Kenan Evren’i, hukukun varlık sebeplerini yok sayarak muhafaza altına alan bir anayasa, 12 Eylül Anayasasının Türkiye üzerinden kalkmayan felâket bulutları, 12 Eylül’ün “Ali kıran baş kesen hukuku”, diğer tarafta da Türk siyâsetinin ve çok partili hayatımızın “değiş tonton”kaabiliyeti en yüksek iktidârı,  dereye otursa balık tutacak kadar şanslı, her türlü hırsızlığı, kayırmacılığı, başarısızlığı, hatta rezilliği bile faydaya çevirebilen ve 15. Madde’nin kaldırılmasını önümüze, demokrasinin “emânet-i mukaddesi”gibi sunan AKP iktidarı…


 


Kırk katır mı, kırk satır mı?



Hangisini seçeceğiz?



Önümüze bir paket gelecek, içinde 12 Eylül’ün ve 12 Eylülcülerin bütün günah galerisini barındıran bir GBT arşivi, bir kriminal sicil, devlet eliyle cinayetler, devlet eliyle zulüm, devlet eliyle terörün tohumlarının ekildiği bir kara dönem niteliğindeki 15. Madde’nin iptalini de ihtivâ eden..



Paketin tamamına “evet” ya da “hayır” diyeceksiniz; eh bu da hazırlayıcılarının zekâsı, yerseniz.. “yemem” diyorsanız gargara yapacaksınız…



Bir tarafta değişikliklerle ilgili Anayasa Mahkemesinin bildik kararı, diğer tarafta böyle bir karar çıksa da referanduma gitsem ve en büyük seçim anketini yapsam diyen iktidar… İçine de 15. madde değişikliğini koyup milliyetçi camiayı ters köşeye yatıran bir iktidar… Hiç bir bedel ödemeyen, ellerini sıcak sudan soğuk suya koymayan ve 12 Eylül’ün gerekçeleri arasında okkalı cümlelerle yer alan ama 12 Eylül’le hemen hemen hiçbir problem yaşamayan bir siyâsî  gelenek.. Bu geleneğin “biz değiştik” diyen “yamalı bohçası” AKP…



Bir tarafta 1983’ten bu yana “kevgire dönmüş” ve delinmekle bir şey olmadığı ispat olunmuş bir  “darbe anayasası”, diğer tarafta aynı anayasanın özgürlükleri kısıtlayan maddelerine, dokunulmazlıklarına ve seçim kanunlarına itirazlarla a’l’a- yı vâlâ iktidara gelen ve iktidar olduklarında ise hemen hafızalarını kaybeden “ahlâksız iktidarlar”



Bir tarafta demokrasi denen işveli dilberin bütün nimetleriyle halvet olan bir iktidar, diğer tarafta demokratik hakkını kullanmak isteyen çiftçiye “ananı da al git” diyen bir demokrasi kahramanı(!)…



Bir tarafta Habur’da teröristlere neredeyse VIP muâmelesi yapan, fener alaylarıyla karşılayan bir iktidar, diğer tarafta bu terörün tarlasını eken 12 Eylül Darbesinin anayasasını, kendi otoritelerini tahkim etmek için yine “kısmen tâdil”etmeye çalışan aynı iktidar…



Satrancı tek kişi oynuyor.. Satrancın başında oturanın silûeti karşıdan iktidar gibi görünüyor ama gerçekte kim oynuyor bu satrancı; bunu tam olarak bilmiyoruz…



Çünkü bu oyunda rolümüz yalnızca figüranlık…



Önümüze atılan 15. Madde yemiyle köşeye sıkıştırılmışız, çar nâ-çâr sandıkta “evet” oyu vermek gibi bir tazyikle karşı karşıyayız…




Başrolü elde ettiğinde “sessiz sinema” oynayan MHP, bugün çıkardığı gürültü ile bağırıp çağırarak kabahatini gizlemeğe çalışıyor; kimse o yılları hatırlamasın istiyor. Oysa unutmuyoruz…



“15. Maddeyi biz değiştirmek isterdik, şimdi haset ediyoruz” gibi naif bir tahlil ise içler acısı durumumuzu anlatmağa kifâyet etmiyor…



İktidar bile suçlu sandalyesine Anayasa Mahkemesini oturtarak stratejik hamlelerle “evet” isterken, biz referandumun“flamacılığına”,  içtimâ alanında “flamasını taşımaya” tâlip oluyoruz…



Bir tarafta, gözümüzün önünde idam sehpasına çıkarılan arkadaşlarımız, işkencelerde hayatını kaybeden arkadaşlarımız, sakat kalan arkadaşlarımız, hayatlarının en güzel yıllarını cezaevinde kaybeden ve istikbâllerinden olan bir nesil, cezaevlerinin kapılarının önünde kar demeden, kış demeden, yağmur çamur, hastalık demeden bekleyen anne-babalarımız, kardeşlerimiz, kayıp bir nesil, diğer tarafta bile bile bir “lâdes oyunu”



Diğer tarafta ise “bâtılın kast edildiği hak sûretinde bir politik hamle 



Kırk katır mı, kırk satır mı?



Sâhi ne yapacağız?



Bendeniz en azından “flamacılarla birlikte değilim”.. Onlarla aynı safta hizalanmayacağım…



12 Eylül günü âdetim üzere  yine bir “12 eylül istidratları” yazısı yazacağım.. Siyahlar giyerek Emir Sultan kabristanında yatan arkadaşlarımızın kabirlerini ziyaret edeceğim, İmamoğlu’nu, Yücel Kapusuz’u, Taner Kalkancı’yı evvel giden bütün arkadaşlarımızı temsîlen ziyaret edeceğim, onlara Yâsin okuyacağım, kabirlerindeki çiçekleri sulayacağım…



Ver Emirsultan’da yatan arkadaşlarıma vedâ ederken, “sizin hatırınız ve hâtıranız tüm siyâsî endişe ve hesaplardan daha aziz ve mukaddestir benim için” diyeceğim, ama sessizce, kabirlerine eğilerek…



Sonra da "müzmin migren ağrım tutmaz ise eğer" sandığa gideceğim…



Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS