Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Nizâm-ı Âlem Yazıları > Akmak için otuz yıl bekleyen mide bulandırıcı gözyaşları…

Akmak için otuz yıl bekleyen mide bulandırıcı gözyaşları…



Anayasa değişiklikleriyle ilgili referandum tarihi yaklaştıkça siyâsetin içine yuvarlandığı çukur derinleşiyor…



Derinleştikçe, daha ne kadar samimiyetsizlik, daha ne kadar pislik, daha ne kadar riyâkârlık, daha ne kadar ikbâl hesâbı-kitâbı, daha ne kadar yalan, daha ne kadar manipülasyon, daha ne kadar elma düşecek bu çukurun içine bilmiyoruz, ama önümüzdeki kısa zamanda bolca mâruz kalacağız bütün bu rezâlete, kaçışımız yok.  Zihnimiz kirlenmeğe devam edecek, hâtıralarımız istismâr edilecek…



Öncelikle ifâde etmeliyim ki referandum sonrası Türkiye’de hiçbir şey değişmeyecek.



13 Eylül sabahı uyandığımızda sandıktan “evet” çıkarsa demokratik bir Türkiye’ye uyanmayacağız, sandıktan “hayır”çıkarsa da tersâneleri işgâl edilmiş bir Türkiye’ye uyanmayacağız…



Kenan Evren başta olmak üzere 12 Eylül’ün hiçbir muvazzafı, asla yargılanmayacak.



Siyâsî Partiler Kânunu değişmeyecek,  parti içi demokrasi işlerlik kazanmayacak, temsilde adâlet sağlanmayacak, işsizler ordusu istihdâm edilmeyecek, üniversitelerdeki özgürlükler genişletilmeyecek, üniversitelerde başörtüsü özgürleşmeyecek,  memura grev hakkı verilmeyecek, yetimin hakkı korunmayacak, devletin malı deniz olarak görülmekten vazgeçilmeyecek ve peşkeş ve talan durmayacak…



Bütün bunlar olamayacak.



Madalyonun bir yüzünde, referandumda “evet” reyi kullanacak olanlar demokratik Türkiye’nin vazifesini yapan, vicdânı rahat, huzur içindeki “akl-ı selîminin temsilcileri” olmayacaklar, “hayır” oyu kullananlar da hain olamayacaklar.



Madalyonun diğer yüzünde, referandumda “evet” reyi kullanacak olanlar, Türkiye’nin okyanus ötesinden parçalanmasına sebep olmayacaklar,  “hayır” oyu kullananlar da oligarşinin devâmını temin etmeyecekler…



Bu düalite bir saçmalıktan ibâret, zırdeli saçmalığı…



Madalyonun bir yüzünün portresi “Başbakan” zekâmıza hakaret ediyor…



Başbakan, “Geçici 15. Madde”nin kaldırılmasını “aptal yemi” olarak allayıp pullayıp pakete yerleştirilmesinin ve milliyetçi camiaya “zoka” olarak yutturulmasının tadını çıkartıyor, çünkü câmia bu zırdeli saçması tartışma ile “zihnî patinaj” yapıyor aylardır…



Başbakan, dün yapılan AKP grup toplantısında 8 Ekim 1980’de idam edilen iki gencin üzerinden bir “darama oynuyor”ve gözyaşlarıyla suluyor bu dramayı…



Merhum Mustafa Pehlivanoğlu’nun idamdan evvel ailesine yazdığı mektubu okuyor. Akmak için otuz yıl bekleyen gözyaşları düğümleniyor boğazında, sahne etkileyici, rol başrol… Hedefteki seyircinin can damarına, hâtıralarına hitap ediyor bu etkileyici drama…



Oysa benim midem bulanıyor, hâtıralarımın kirlendiğini, kirletildiğini hissediyorum…



12 Eylül’ün cellâdı Kenan Evren’i ‘darbe yapmakla’ suçlayarak yargılanması için hakkında dâvâ açan ve bu girişiminden dolayı görevinden uzaklaştırıldıktan sonra emekli olan Adana Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu’nun avukatlık yapmasına bile “izin vermeyen” HSYK ve bakanlık sanki Guetemala Adâlet Bakanlığıydı, iktidarda da Başbakanın partisi değil de Guetemalalıları Kalkındırma Partisi  vardı! HSYK bu haltları yerken ve Sacit Kayasu meslekten ihrâc edilirken sanki feverân ettiler, sanki yanında yer aldılar, sanki kamuoyu oluşturdular!..



Madalyonun diğer yüzünün portresi “Devlet Bahçeli”. O bildik berbat Türkçe vurgularıyla bağırıp çağırıyor ve hâfızalarımıza hakâret ediyor…



Kendisine sorsanız “evet” reyi kullanacak olanlar “hain”… Sandıktan “evet” çıkarsa ülke bölünecek…



Devr- iktidârlarında Kenan Evren Vakfı’na örtülü ödenekten para verilmesi kararının altında sanki kendisinin imzası yok ve bunu kimseler bilmiyor sanki!..



Devr-i iktidarlarında 12 Eylül’ün bütün zulmünü, işkencesini çeken ülkücülerin iktidar ortağı temsilcisi olarak geçici 15. Madde’nin kaldırılması için kılını kıpırdatmadığını sanki herkes unuttu!



Türkistan’da soydaşlarımızın kâtili, soydaşlarımızın nâmuslarını pâymâl eden Çin Devlet Başkanı Zemin’e madalya takan hükümette kendileri sanki Başbakan yardımcısı değildi de, Başbakanlığın çay ocağında mesai yapıyordu!...Ve ocaklarda Türkistan bayrağını yasaklayan sanki kendisi değildi!...



Madalyonda yüzü bulunmayan ama camianın bir tarafı olan BBP ise “evet” goygoyculuğu yapıyor. Siyâsî yalakalığı adetâ sanat hâlinde icrâ ediyor; vıcık vıcık… Vakar, strateji hak getire…



Sudan sebeplerle pek çok bürokratı yerinden eden Başbakan’a, Muhsin Yazıcıoğulu’nun vefâtındaki ihmallerin hesâbını soracakları yerde, ihmâli olan bürokratların kellesini isteyecekleri yerde, seçim yardımı dileniyorlar… Bir Başbakanla görüşmüş olmayı nişân-ı zişân kabul edip, bu nişanı boyunlarına takıyorlar, pek de yakışıyor doğrusu; bu onlara yetiyor…



….



Bu deli saçması referandum tartışmaları üzerinde “zihnî patinaj” yapmak yerine kendimize bir soru soralım…



Ülkücü câmianın meslekî olarak faal kaç tane hukukçusu vardır? Savcısı, hâkimi, avukatı?


Neden şimdiye kadar ferdî olarak Kenan Evren için bir yargılama dâvâsı açmamıştır bu kadronun bir


ferd-i vâhidi?!



Ne dersiniz?



Sessizlik…



Sandığa da aynı sessizlikle gidin, “evet” ya da “hayır”, reyinizi aynı sessizlikle kullanın, bağırıp çağırmayın, ne iktidârın flâmacılığını yapın ne de bölünme paranoyalarına âlet olun, ne yapacaksanız sessizce vakar içinde yapın; mâdem hiçbir stratejiniz yok!...


Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS