Bir şâhâne gaflet; referandumda “evet”…
Eskiler “şâhâne tegâfül” derdi…
Önümüze konulan hesâbın “fazla olduğunu” ve “kandırıldığımızı” ve dahi “ketenpeleye geldiğimizi” bile bile adisyonu imzalamak gibi bir durumla karşı karşıyayız… Yiğitliğe leke sürdürmemek için adisyonu imzalıyoruz, üstelik yüklü de bir bahşiş vererek…
Şef garsonun, garsonların yüzüne müstehzî bakışlarla bakıyoruz ve “Biliyoruz bu hesap fazla, anlamadık sanmayın, fâhiş bir bedel ödetiyorsunuz bize, fakat delikanlılık bizde kalsın” diyoruz.
Adisyon kutusunun içinde merhum Mustafa Pehlivanoğlu’nun fotografı var, yanına ölüme varmadan birkaç dakika evvel“ardında bıraktığı ailesine ve arkadaşlarına” yazdığı mektup iliştirilmiş; hesâbı öderken kendimizi rahat hissetmemiz için. Mektuba bir göz atıyoruz, mektup eksik, içinden bâzı cümleler sansürlenmiş..
Sansürlenen cümleyi hatırlıyoruz hemen. Çünkü o mektup bizim için, önümüze “acar danışmanların” servis ettiği bir mektup değil. O mektup, bir ülküdaşımızın ölüme giderken yazdığı bir mektup ve biz ülkücüler o mektubu ezbere biliyoruz…
Sansürlenen cümle:
“Şunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, Mustafa'lar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar…”
“Birilerinin Türk milliyetçiliği ile bir alıp veremediği var herhâlde” diyerek acı acı gülümsüyoruz sansür heyetine...
Şef garson ve garsonlar bir ân tereddüt ediyorlar, endişeli gözlerle bakıyorlar hesâbı ödemeyecek miyiz diye. Rahatlatıyoruz onları “sevgi dolu bakışlarla”(!):
“Endişeye mahâl yok, biz ne hesaplar ödedik, Özâl’ın hesâbını ödedik, Çekiç Güç’ün hesâbını ödedik, PKK’yı TBMM’ye taşıyanların hesâbını ödedik, bunu da öderiz, sırtımız ve gönlümüz yüke alışkındır bizim” diyoruz rahatlıyorlar…
Adisyon kutusunun içinde bir köşeye “açılımlar”ın fotografları var. Ama içlerinde yine sansürlenen bir fotograf eksik..“Habur’da âlâ-yı vâlâ karşılanan örgüt mensuplarının ve onların ayağına giden savcıların” fotografı yine yok… Hüsn-ü zan ederek, “unutulmuştur, düğün evinde olur böyle şeyler” diyoruz. Kararlıyız, hikâyeyi yine ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ın ağzından dinleyeceğiz…
Dedik ya, bunun adı “şâhâne tegâfül”, görmezden geleceğiz artık…
Ne de olsa 27 Mayıs’la, 12 Eylül’le, 28 Şubat’la hesaplaşan 28 Şubat’ın ürünü bir iktidar var… Demokrasiyi hâkim kılacak bir iktidar var… Kuvvetler ayrılığının dengelerini oturtacak bir iktidar var… Darbecileri “bizim adımıza”yargılayacak ve mahkûm edecek bir iktidar var… Demokrasinin üstündeki vesâyeti kaldıracak bir iktidar var…
Eh.. Biz de sanıldığı kadar anlayışsız değiliz, “evet” diyeceğiz, herkes mutlu, mesud ve bahtiyar olacak.. Televizyon ekranlarında canlı yayınlarda telefon ile vekâlet veren arkadaşlarımız var. İşte buradan hepimiz adına yazıyorum,“evet” diyeceğiz…
Olsun, varsın, “Muhsin Yazıcıoğlu’nun ve ecel arkadaşlarının” vefatlarında ihmâlleri olanların isteği olsun bu… “O kadar ihmâl kadı kızında da olur” diyeceğiz, “devlette küslük olmaz” diyeceğiz ve bağrımıza taş basacağız ve de“evet” diyeceğiz. Boşuna dememiş atalar; “ölenle ölünmüyor” diye… Üstelik “çok güçlü ve karizmatik bir başbakan”ı var elâkalı genel başkanın, “mağdruların sesi olmuş” bir başbakanı var elâkalı genel başkanın. Ver ayrıca daha mühim meseleleri var; “seçim yardımı”. Seçim yardımları dururken şimdi ihmâl hesâbı yapmanın âlemi yok…
Mevzu bahis olan demokrasi ise bunların ne önemi var, suyu bulandırmaya gerek yok… Çünkü zaten biz hepimiz fert be fert olduk olası gençlik eyyâmımızdan beri “pek demokrat”ızdır, bütün işlerimizi demokrasinin o bitmez tükenmez faziletli ilke ve metotlarıyla halletmişizdir ve halletmekteyizdir…
İl başkanlarımızı, ocak başkanlarımızı biz hep demokratik teâmüllerle değiştiririz… Elimizden gelse, gücümüz yetse, dünyanın neresinde bir seçim varsa oraya gidip oy kullanmak isteriz:
“Afedersiniz, seçiminiz çok hususî değilse biz de oy kullanabilir miyiz, biz katıksız demokratlarız da…”.
Bendeniz referandumda “evet” reyi kullanacağım ve bunu buradan alenen beyân ediyorum…
Öyle bâzı kurum ve kuruluşlarımızın ve dostların yüklediği anlamları yüklemiyorum referanduma… Zekâma hakâret kabul ederim bunu ve işin aslı referandum umurumda değil…
Bendenizin çok daha sâde, naif, basit bir gerekçem var efendim. Sevgili dostum Ramazan Akgün’ün değişecek yasalarla(nasıl olacaksa) “emekli olma” ve “yeniden yargılanma” isteği ve ihtimâli varmış, öyle dedi bendenize.
Ben zaten Ramazan Akgün’ün emekli olma ihtimâlini sevmişimdir hep…
“Mütekaid Ramazan Akgün”; kulağa hoş geliyor doğrusu…
Haydi hep beraber emekli olalım…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi