Bilmemkisizlerdebzlergibiakepelileştiremediklerimizdenmisiniz?
Tiyatro eğitiminin ilk derslerindendir; algıda seçicilik, diksiyon, diyafram ve tirad. Tiradları bir nefeste ve doğru vurgularla seslendirmenin yolu ‘tekerlemeler’den geçiyor tiyatro eğitiminde. W.Shakespare eserlerindeki uzun ve vurucu cümleler göz önüne alındığında ‘tekerlemeler’in tiyatro eğitiminde nefes kontrolü ve ezberi kolaylaştırmak gibi ne denli fâideli işler gördüğünü anlıyoruz.
W.Shakespare’in “Julius Caesar” isimli muhteşem eserindeki muhteşem tiradlardan bir örnek işin zorluğunu göstermeğe kifayet eder:
-JULIUS CAESAR:
“Sen de mi Brütüs, öyleyse yıkıl Sezar!” der ve dostların hançerleriyle can verir.
-ANTONIUS:
Yaş varsa gözlerinizde, hazır olun dökmeye;
Bu şalı hep bilirsiniz; ben hiç unutmam;
Onu Caesar’ın üstünde ilk gördüğüm günü;
Bir yaz akşamı çadırındaydık:
Nervius’ın ordularını yendiği gün.
Bakın şurasından girmiş hançeri Cassius’un.
Şurasını ne hırsla yarmış Casca.
Şurasından en çok sevdiği Brutus bıçaklamış!
Geri çekerken de lânetlik hançerini
Bakın nasıl gelmiş ardından Caesar’ın kanı,
Kapılara fırlayıp anlamak ister gibi
Gerçekten Brutus mu değil mi diye
Böylesine hoyratça vuran.
Çünkü biliyorsunuz, Brutus
Koruyucu meleğiydi Caesar’ın.
Tanrılar, siz söyleyin nasıl severdi onu!
Aldığı yaraların en acısı bu oldu.
Vurduğunu görünce Brutus’un,
Nankörlük hıyanetin kollarından beter,
Yıktı bitirdi onu, yarıldı aslan yüreği,
Kapayıp meşlahıyla yüzünü Koca Caesar
Düştü Pompeius’un heykelinin dibine,
Kanların oluk oluk aktığı yere.
Ah, o ne düşüştü o, yurttaşlar,
Ben, sen, hepimiz düştük onunla
Ve en kanlı hıyanet geçti başımıza.
Elbet ağlarsınız böyle, duyuyorum içimde
Yürekleriniz nasıl yandığını.
Rahmet damlaları bu döktüğünüz yaşlar.
Duygulu yürekler sizi ağlatan…
* * * * * *
Toplum uzun bir süredir aynı tiradı çalışıyor. Diyafram, algıda seçicilik, diksiyon egzersizleri uzun bir süredir devam ediyor.
Diyafram eğitimi artık kemâle erdi, nefesini tutmayı, ses-nefes ayarlarını iyice tedris etti. Artık sesini ne kadar, ne zaman ve nerede yükselteceğini, ne kadar, ne zaman ve nerede düşüreceğini iyi biliyor.
Dram, komedi, tragedya fark etmiyor, artık tiradları kusursuz okuyor.
Bir tiyatro sahnesi ülke. Perdeler “moda tâbirle” 7 x 24 açık, salon kapalı gişe, tiyatro seyircisine atfedilen o terbiyeli, sessiz, öksürmeyen, geğirmeyen, sakız çiğnemeyen, yanındakiyle konuşmayan seyirci ortalaması ile seyrediliyor piyesler. Bilet fiyatlarından müştekî değil, “hayat da bir tiyatro değil mi zaten” vecizesinde özetlenen ve laik seküler paradigmanın “tiyatroya gitmeyen insan bile değildir” retoriğinin tiyatro tapınmacılığına dönüşmesi evrimi itmâm olundu.
Tiyatrocuların, “babam öldüğünde sahnedeydim” ahmaklığıyla taçlandırdığı sanatçı ahlâkı(!) artık topluma da yapıştı. “kim ölürse ölsün salonda yerimi alırım, ama duhûliyede ama salonda, ama balkonda…”, çünkü “ben bir bilinçli tiyatro izleyicisiyim” diyor toplum.
Alıyor kurs, görüyor terbiye netekim.
“Sahnedekiler”in ezberi, diyaframı, tiradları yani sahne başarıları tartışma götürmüyor; başarılılar. Senaryo sağlam, kast mükemmel, dekor profesyonel, kostümlerin “hâzık” bir terzinin elinden çıktığı âşikâr, büyüleyici…
Piyes, “futurist”; geleceği sahneliyor, bu sebeple de heyecan verici aslında. Tarihî dramalardan, kahramanlık öykülerinden sıkılan toplum biraz da “kahve falı” ihtiyâcını gideren bu piyesi “derin ve mânidar” bir “tiyatro terbiyesi” ile izliyor.
Seyircinin “algıda seçiciliği”ne ince ayar mesajlar gönderiliyor, hem “sahnedekiler” tarafından hem de hemen tüm medya, stratejistler ve kanaat önderleri tarafından:
“Hânenize ay doğmuş, ben diyeyim üç vakte kadar siz deyin beş vakte kadar rahata ereceksiniz, bakın bakın görüyor musunuz fincanın içindeki kuşları, güzel haberleriniz var, her şey çok güzel olacak, güneşli günler göreceğiz” diyor falcılar…
Neredeyse bütün toplum AKP’lileşiyor. Muhalefeti de muhalefet ederken AKP’ye hizmet ediyor, bilerek ya da bilmeyerek. Yandaş medya, yandaş sermaye gibi kavramlara alışkın olan politik jargonumuz, “yandaş iktidar partisi/partileri”ni de görmeye başladı.
Rabbim hakkımızda hayırlısını versin. “Bu ülke”yi korusun. Akl-ı selîmimize mukayyet olsun, basiretimizi bağlamasın, ferâsetimizi açık tutsun; âmin…
Bu yazının ve mizansenin eksik bir unsuru kaldı.
“Suflörler”.
Onlar işleri icâbı fısıltıyla konuşuyorlar duyamıyoruz, sahne gerisindeler göremiyoruz, konuştukları“sahnedekiler”le onların arasında…
Rabbim hakkımızda hayırlısını versin. “Bu ülke”yi korusun. Akl-ı selîmimize mukayyet olsun, basiretimizi bağlamasın, ferâsetimizi açık tutsun;
Âmin…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi