Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Nizâm-ı Âlem Yazıları > Kim bilir, belki de bu bir naif Kemâlettin Tuğcu hikâyesiydi ve bitti.

Kim bilir, belki de bu bir naif Kemâlettin Tuğcu hikâyesiydi ve bitti.



Siyâsî hayatımızın bizim için bir tekrardan ibâret olan siyah beyaz kareleri birkaç yıl evvel, “Çemberimde Gül Oya”dizisiyle gözümüzün önüne gelmeye başladı. Fenâ da değildi, “Çemberimde Gül Oya” dizisi.



Diziden haber-dâr olmayanlara haber veriliyordu, “muhakak izlemelisin, sizin dönemlerinizi anlatıyor” deniyordu.



Dizi, dönemin “sahnedekiler”inin dışında izleyenler için nostaljik siyah beyaz karelerden ibâretti hakikaten.



“Aman Allah’ım ne günlerdi, sokağa çıkmaya korkuyordu insan, her gün onlarca insan ölüyordu, gençler birbirini öldürüyordu, çocuklarımız akşam eve gelecek mi diye aklımız çıkardı, komşumuzun oğlu vardı ya hani neydi adı, neydi, amcanın arkadaşıydı hani ya, çok güzel, çok efendi bir çocuktu, hah hatırladım ismi …’di. İşyerine haftalığını almaya giderken vurdular çocuğu. Hatırlıyor musun, vuran da bizim mahalleden çıktı sonra, evlerini yakmışlardı. Allah’tan 12 Eylül oldu da bitti o günler, Allah’ım bir daha gösterme o günleri Yâ Rabbim…”



Kanepelerinde çaylarını yudumlayarak diziyi izleyenlerin dudaklarından yukarıda itakliklediğime benzer güngörmüş(!) cümleler dökülüyordu ülkenin pek çok evinde. Yeni nesil anne babalar, çocuklarına belki daha sıkı sarılıyorlardı diziyi izlerken.



O günlerin kavgasının içinde yer almayan babalar da, tehlikeyi daha o zaman fark ederek, olayların dışında kalmayı becermiş(!) bir âkîl adam pozuyla yeni tavsiyelerde bulunuyorlardı çocuklarına, “aman ha, biz neler gördük, sakın karışmayın bu işlere, sonu yok bu işlerin, okulunuzu okuyun siz”. Çocuğunun heyecanla, “baba seni de gözaltına aldılar mı o zaman, hadi n’olur anlatsana?” sorusu ise can sıkıcı bir soru olarak düşüyordu salonun ortasına âkil(!) baba için, “hayır” diyemiyordu,  nasıl desindi, babalar korkak olmazdı, “evet” de diyemiyordu, öyle bir hâtırası yoktu, hatta o dönemin arkadaşlarıyla uzun yıllar görüşmemişti bile. Sokakta görse başını çevirmişti uzun yıllar, ancak cezâevlerinden çıktıktan sonra o arkadaşlara, bir geçmiş olsun denebilmişti, ağız ucuyla “siz çok çileler çektiniz” gibi şeyler gevelenebilmişti. Çocuğa verilecek en iyi cevap, “sen karıştırma oraları şimdi” gibi üst perdeden bir yalandı.



Televizyon dünyası, yapımcılar, seyircinin bereketini fark etti ve sonra “Hatırla Sevgili” düştü ekranlara. Seyirci bir neslin acılarını izlemekten hoşlanmıştı. Reklâm aralarında, bilgiç cümleler kurmayı sevmişti. Kavga eden gençleri yargılamaktan haz etmişti.


 


“Hatırla Sevgili”, 27 Mayıs’ın ahlâksızlığını, Demokrat Parti ve Adnan Menderes’in trajedisini kesif bir drama olarak verdi. Yassıada savcısına portakal satmayan bir seyyar satıcı sahnesi hakikaten izlenmeye değerdi. Adnan Menderes’in mazlumluğuna dizinin sahnelerinde şâhit olan seyirci o seyyar satıcının tavrıyla kin kustu savcıya, rahatladı. O zamanlar olan bitene ses çıkarmayan, Menderes resimlerini sandıklara saklayan korkak kitleler, “Hatırla Sevgili”nin senaryosuyla lânetler yağdırarak kendilerini iyi hissettiler(!).



Adnan Menderes’in ve iki arkadaşının idam sahneleri heyecanı doruğa taşıdı.



27 Mayıs’ın Allah belâsını versindi.



Sonra…



’70 li yıllar…



Bir tarafta Marksist/solcu gençler, diğer tarafta ülkücüler, kavganın iki tarafı sahnede yerlerini aldılar.



Bir tarafta Deniz’ler, diğer tarafta Muhsin’ler…



Kürşat tiplemesi etrafında ülkücüler, Deniz tiplemesi etrafında solcular…



Ülkücüler ideolojik olarak, kişilik olarak defolu, solcular idealizmin her umdesinin üzerlerinde tecessüm ettiği pırıl prıl gençler.



Oluk oluk kan akıyor, failleri hep ülkücüler.



Ve 12 Eylül…



Bir tarafta darbenin altına ezilen  ’78 nesli.



Diğer tarafta, kardeş kavgasını bitiren(!) 12 Eylül, yine darbeyi alkışlayan sağduyu sahibi(!) kitleler, darbeyi alkışlayan necip Türk basını, darbeyi alkışlayan Türk sermayesi, darbeyi alkışlayan Türk aydını(bir kaç istisnâ haricinde)...



Diyarbakır cezâevi.. zulüm, işkence.. insanlığın bittiği yer. Evet, el-hak doğrudur.



Ya Mamak?



Mamak yok…



Mamak’ta olanlar,  Mamak’taki işkenceler… İnsanlığın bittiği, insanlığın tükendiği, devletin evlâtlarını yiyerek semirdiği C-5’de olanlar, C-5’de’ki işkenceler?



Yok…



Ekran başındaki izleyici yine müsekkinini alıyordu, “evet 12eylülde’de işkenceler falan olmuş ama, ülkede de kardeş kavgası vardı, bir cumhurbaşkanını bile seçememişlerdi, hatırlasanıza canım” diyorlardı birbirlerine…



Şimdi vizyonda  “Öyle bir geçer zaman ki…” dizisi.



Senaryo aynı, yakışıklı, pırıl pırıl, idealist, yardımsever, medenî solcu çocuklar, âdeta ekrandan sevesiniz geliyor, “Tü tü tü,, maşallah, ne güzel gençler” dedirtecek kadar mizansen tipler. Kötü bakışlı, suratsız, meymenetsiz, karaktersiz tiplemeleriyle ülkücüler.



Filistinli bir kız militan tabancasını doğrultuyor ve dört-beş tane ülkücüyü bertaraf ediyor, ülkücüler korkuyorlar ve kaçıyorlar. Ülkücüler kız kaçırıyor, ülkücüler kızı dövüyorlar… Yalan, rezillik diz boyu, mide bulandırıcı.



İçlerinde yalnızca “Hatırla Sevgili”nin senaristi Nilgün Öneş doğruyu söylüyor aslında, “Ben örgütlü soldan geliyorum, ancak bu kadar tararsız olabilirim” diyerek.



Ülkücü câmianın bu dizilerle ilgili şikâyetleri şüphesiz haklı, adâletsizliğe isyan ediyor câmia.



Fakat bu işin bir de çuvaldız tarafı yok mu?



Örgütlü soldan gelen senaristlerden, yapımcılardan, medya patronlarından adâlet beklemek biraz naif kaçmıyor mu?



Elimiz kalem mi tutmuyor, kamera mı tutmuyor, hâfızalarımız mı silindi, yaşadıklarımızı mı içselleştirdik(hımm, bakın selli sallı kelime bile kullandım)parası mı yok câmianın, yapımcı şirketleri mi yok?



Şahlanış geceleri yapmaktan, saçma sapan gözyaşı geceleri düzenlemekten, birliğe çağrı şölenleri yapmaktan, yüksek rakımlı tepelerde kurultay yapmaktan, hareketin bir büyük acı kaybının yaşandığı dağda mehtere kös vurdurmaktan ne zaman vazgeçecek bu câmia?



Kendi içinde birbirini yerken bütün enerjisini sarf eden ülkücüler, bu durumdan şikâyetçi olurken biraz naif kalıyorlar.



Belki gelecek adına söyleyecek sözleri de tükendi, bünyeleri yenilenmiyor, fikir dünyaları yenilenmiyor, yeni enerjiler biriktiremiyorlar.



Kim bilir, belki de bu bir naif Kemâlettin Tuğcu hikâyesiydi ve bitti!..


Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS