Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Nizâm-ı Âlem Yazıları > Herkesi öldürün, Tanrı kendisinden olanı nasıl olsa tanıyacaktır!..

Herkesi öldürün, Tanrı kendisinden olanı nasıl olsa tanıyacaktır!..



Engizisyonun büyük zekâsının(!) ürünüydü bu söz. Engizisyon şövalyelerinin bir beldeye girdiğinde içine düştüğü açmaz, Kilise taraftarlarının diğerlerinden nasıl ayrılacağıydı. Kilise bu açmazı kolayca çözmüştü:



“Herkesi öldürün, Tanrı kendisinden olanı nasıl olsa tanıyacaktır!..”



Evet.. Ne kadar zekice!..



Herkes öldürülecek, herkes Tanrı’nın huzuruna çıkacak, Tanrı da kendisinden olanları tanıyıp nasıl olsa cennet ile ödüllendireceği için, diğerleri zaten öldürülmesi gerekenler olarak cehennemin dibini boylayacaklar ve Kilise de, Kilisenin kaatilleri de vebâlden kurtulmuş olacaklardı.



Rahipler o kadar mütevâzıydılar ki, tevâzularından dindarlığı ve şehitliği hep halka bırakıyorlardı!..



Kilisenin işine çokça yarayan bir pratik zekâ ürünü çözümdü doğrusu!..



Temeli aslında İznik konsülü kararlarına dayanan(uzun bahis) bir kötülük problemiydi bu..



Bizim dünyamızda, bizim tarihimizde böyle bir dönem yok.. Cadı avları yok.. Şehir meydanlarında yakılan insanlar yok…



Toplu katliamlar yok…



Peki, sütten çıkmış ap ak bir kaşık mı tarihimiz?



Tabii ki değil!..



Ortega Y Gasset, “geri kalmış toplumlar geçmişlerini hazineleştirirler” diyor… Biz bu hususta oldukça mâhiriz…



Evet, “Herkesi Öldürün…” devrimiz yok, peki bunun tedâileri yok mu?



İbn-i Rüşd’ü, Endülüs’den süren kafa buna benzer bir kafa değil miydi?



İbn-i Rüşd, sürgüne gittiği yerde, câmiden kovulmamış mıydı?



Siyâsî sebeplerden dolayı idâmı istenen bir âlime, vicdânı müsaade etmediğinden dolayı sırf idam fetvası vermemek için, o fetvâyı veren olmamak için Hacc’a giden şeyhülislâmımız(pek meşhur) yok muydu? İdam edildikten sonra bile, bahse konu şahsın yazdığı eserler medreselerde okutulmaya devam edilmemiş miydi?



Buna benzer yüzlerce, binlerce hâdise yazılabilir, detayları can sıkıcıdır; tarih bilmeyen, tarihi ve tarihe dâir her şeyi siyâsetin/ideolojilerinin bir argümanı olarak görenlerce.



Bin beş yüz yılık bir tarih tertemiz olamaz, tıpkı bin beş yüz yılık bir tarih kirden ibâret olamayacağı gibi.



Enderûnda yetişmiş ve isimlerinin önünde “Enderûnlu” yazan bâzı şâirlerin yazdıklarını buraya iktibâs etsem, kızılca kıyâmet kopar. Bugün muzır yayınlar poşet içinde satılıyor, modernitenin saklama kabı var, poşet. O yüzyılda ve daha sonraları da, bâzı yazılanlar bugün emin olun poşet içinde bile satılamaz!..



Asıl alâkadar olduğum, son günlerde aktüel bir dizi filmin kendisi değil elbet. Televizyon karşısında saatlerce vakit tüketebilen birisi de değilim, o ekranın karşısında en uzun tükettiğim vakit bâzı “doksan dakika”lar ile sınırlıdır.



Bendenizi alâkadar eden, meydanlara taşan “istemezük” gürültüsü ve patırtısıdır, “hoşafın yağı kesildi, şeriat isterük” avazalarıdır ve bu kalabalıklar kaldırdıkları kazanlar ile kelle istemektedirler...



Birkaç yıl evveline kadar futbol müsâbakalarının ardından saha içi röportajlar yapılırdı, mikrofonlara konuşan teknik direktör ve futbolcuların arkasında el sallayanlar olurdu kameraya, birkaç saniye ekranlarda görünebilmek için.



Şimdi meydanlarda yapılanlar da, seçimler arefesinde “rol kapmak”dan öte bir şey değil.



Osmanlı hâlâ bu ülkede çok satıyor ve satacak da.



“Mustafa” filmindeki “karanlıktan korkan Atatürk” sahnesi laik kesim tarafından nasıl akıllara ziyân bir şekilde saldırıya uğradıysa, bugün o dizideki pâdişah portresi de aynen akıllara ziyân bir şekilde saldırıya uğruyor. Kafa aynı kafa, mantık aynı mantık, refleksler aynı refleksler. Yalnızca karşı taraflarda yer alıyorlar, zihnen akrabalar aslında…



Yapımcılar kıs kıs gülüyorlardır,  çünkü artık kapalı gişe oynayacaklar.



Bu arada dizinin hangi komplo teorisinin ürünü olduğuna dâir fikirler de ilgi çekici doğrusu.



Neo-Osmanlıcılık sahne mi alıyor, uluslar arası güçler Osmanlı’yı mı seçtiler şimdi de?



Eğer alacaksa bile, mü’min vicdanlardaki bardağı taşıran son damla, bir dizi film miydi? Sekiz yıldır bu vicdanı harekete geçirecek hiçbir şey olmadı mı? Çoluk çombak, kadın kız, yaşlı genç doluştunuz sokaklara?



Yâ Rabbi, aklımıza mukâyet ol…

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS