Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Nizâm-ı Âlem Yazıları > Görgüsüzler iktidârı...

Görgüsüzler iktidârı...



Bir câmia için oldukça önemli bir açılış gecesinde, on binlerce taraftar, bütün protokol ve devlet erkânı yerlerini almış, bir kutlama gecesi yaşanacak.



Bahse konu kutlama, büyük bir kulübümüzün yeni inş'a edilen stadının açılışı. Taraftarlar, varlık sebepleri mûcibince tribünleri doldurmuşlar, hem stadın açılış törenini izleyecekler hem de takımlarını bu yeni stadyumdaKİ ilk müsâbakasında destekleyecekler.



Mesele bu kadar rutin aslında.



Devlet erkânı da stadın inşâında yaptıkları hizmeti anlatacaklar ve "UEFA kupasını ülkemize kazandıran Galatasaray inşaallah daha büyük başarılara bu statda imza atacaktır, Galatasaray’a ve Türk futboluna hayırlı uğurlu olsun"diyecekler ve alkış sesleri arasında başlama vuruşu yapılacak.



Mesele bu kadar basit aslında.



Fakat söz konusu olan mevcut iktidârın bürokratları olduğunda, mesele bütün rutinliğinden ve basitliğinden sıyrılıyor ve akıl almaz bir güç paranoyasına akıl almaz bir güç masturbasyonuna dönüşüyor. Çünkü mevcut iktidarın yeni hastalığı"güç bende sendromu".



Eğer güç bunlardaysa her istediklerini söyleyebilirler, istediklerini yapabilirler. İçinde bulundukları ortam, zemin onlar için hiç mühim değildir, hiç bir gelenek, hiç bir nezâket ve muâşeret kâidesi, hiç bir denge onların gözünde değerli ve hesaba katılabilir değildir. Onlar için bir tek korunmaya lâyık değer vardır; Başbakanları...



Başbakanlarının moralleri yüksek olsun, aman başbakanları huzursuz olmasın, varsın dünya yansın, içinde çaputları olmasın.



Törenin açılış(ve tabii kapanış) konuşmasını mevcut iktidarın yüksek bürokratlarından TOKİ Başkanı yapıyor.



Ağzından çıkan daha ilk cümlelerde, Galatasaray kulübü yönetimini beceriksizlik ve aklına gelen tüm sıfatlarla aşağılıyor. Daha yakın bir süre önce vefât eden Galatasaray Başkanı merhum Özhan Canaydın'ın bu stadyum meselesiyle alâkalı olarak, karşısında nasıl da süklüm püklüm olduğunu anlatıyor, avazı çıktığı kadar bağırarak.



Yüksek bürokrasinin bir mehâbeti olması lâzım gelmez mi?



Söz konusu olan mevcut iktidârın yüksek bürokrasisi ise, hayır lâzım gelmez, onlar ağızlarına gelen her şeyi, her ortamda konuşabilirler, onlar için münâsebetsizlik mübahtır.



Ve çok da tabii olarak ve çok da normal olarak ve çok da haklı olarak tribünleri dolduran on binlerce taraftar bu münasebetsizliği protesto etmek için ıslıklamağa başlıyorlar.



En hafif, en kibar protesto biçimi olarak ıslıklamayı tercih ediyorlar. Oysa tribün tecrübeleri çok daha etkili protesto biçimleri için yeterli olmasına rağmen kibarlık ediyorlar, aslında yüksek bürokrasinin sahip olması lâzım gelen vakarı tribünler gösteriyorlar.



TOKİ başbakanının bir provokatör edâsıyla yaptığı konuşma Sayın Başbakanı rahatsız etmiyor ama, bu ıslıklama Sayın Başbakanın öyle zoruna gidiyor ki, derhal stadı terk ediyor berâberindekilerle.



Ve o ândan itibaren, tribündeki ıslıklama protestosu için cadı avı başlatılıyor.



Terbiyesizlik, nankörlük, kıymet bilmezlik gibi hakâretler sanal ortama taşınıyor ve dozu giderek artıyor. Mevcut iktidârın milletvekilleri ve yüksek bürokratları, Başbakanları için, on binlerce insana hakâret yarışına giriyorlar; "kendini bilmezler, geri zekâlılar, ıslıklayanların babaları belli değil, kahpe Galatasaray taraftarı" gibi hakâretlerle sanal ortamda Başbakanlarına kompliman yapıyorlar...



Ve bu rezâlete tüğ dikmek de bir Sayın Bakana kalıyor, "Cumartesi gününe kadar Galatasaraylıydım ama ilişkilerimi gözden geçiriyorum." diyerek, taraftarlığını ailece askıya aldığını beyân ediyor kameralar önünde. Ve “taraftarlığı askıya almak” gibi bir saçmalık futbol literatürüne giriyor, kim izah eder bunu, zaman gösterecek.



Fakat ne ilginçtir ki, hiç ama hiç bir televizyon kanalı TOKİ Başkanının konuşmasını yayınlamıyor, ortada yalnızca Sayın Başbakanın çok sinirli yüz ifâdesi, Galatasaray câmiasına yönelik paylamaları,  stadın henüz devrinin yapılmadığını beyân eden tehditleri ve şürekâsının münâsebetsizlikleri var.



Mâdem çok haklısınız ve hakârete uğradınız, yayınlayın o halde tüm televizyonlarda o TOKİ Başkanının konuşmasını.



Hayır, mağdûriyet rollerini bidâyetinden bu yana o kadar çok sevdi ki bu güruh, kendilerini mağdur gibi gösterecek hiç bir mizanseni ıskalamıyorlar, mart kedisi gibi başlıyorlar bağırmaya. Rakiplerini ringe çıkarmışlar, ellerini bağlamışlar gelen geçen vuruyor ve zafer nârâları atıyorlar...



O ringde dayak yiyen yalnızca elleri bağlı boksör değil, yalnızca TT Arena tribünlerindeki on binlerce taraftar değil, yalnızca Galatasaray câmiası değil, aslında bütün ülke yiyoruz o yumrukları.



O Ali Kıran Baş kesen tavırlarını, o “ben çok mağdur edildim, şimdi sıra bende” raconunu bütün ülke olarak yiyoruz. O hakâretlere bütün ülke olarak mâruz kalıyoruz...



O görgüsüzlüklere hepimiz fert be fert muhatap oluyoruz.



Görgüsüzlük ve hazımsızlık devletin en ücrâ köşelerine nüfuz etmiş durumda.



Devletin mehâbeti hâk ile yeksân oluyor.



Devlet adamı fikri yok oluyor.



Bu arada Adnan Polat da hakârete uğrayan kendileri olduğu hâlde kendi taraftarlarını kamera tespitleriyle ihbar edeceğini vaat ederek kendi câmiasına ihânet ediyor.



Ve mevcut iktidar kendi muhalefetini de biçimlendiriyor.



Kendi parti kongresinde,(gerekçesi ne olursa olsun)“alperenler senin arkanda” diye avaz avaz bağıran bir genel başkanın siyâsî görgüsüzlüğü ve iğreti genel başkanlığı kayıtlara geçiyor.



Bize de utanmaktan başka yapacak bir şey kalmıyor, yalnızca utanıyoruz bu olan bitenden, iktidârından da, muhâlefetinden de…



Ne yapsak acaba, bu ülkenin tamamına kurşun falan mı döktürsek?



Bu arada işittim ki TOKİ Başkanını ekranları başında ıslıklayanların tespiti için “ıslık ihbar hattı kurulmuş”, ilgili hatta ihbar yağıyormuş, hemen kendimi ihbar etmiş olayım, ben de ıslıkladım, üstelik el kol hareketleri yaptım ve çok veciz(!) cümleler kurdum kendisi için…





Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS