Üsküdar’da her gün sabah oluyor…
Bildik fıkradır, Temel bara gider, yanına birisi gelir, tanışırlar, ismi David’tir. “Memnun oldum” der Temel, “siz hangi millettensiniz?” diye sorar. David, “Ben Yahudiyim” der. Temel, hiçbir şey demeden eşek sudan gelinceye kadar döver adamı. David şaşkındır. Dayak faslı biter, perişân bir vaziyette sorar, “Neden dövdün beni, ben sana ne yaptım?”. Temel, gayet sâkindir, yaptığı işten emindir. “Siz bizim İsa Peygamber’i öldürdünüz” der. David’in şaşkınlığı artar, anlayamaz olan biteni, hayretle yüzüne bakar Temel’in ve, “Evet, ama o iki bin yıl evveldi” diyebilir ancak.
Temel’in cevabı David’i pes ettirecek ve yediği dayağı sineye çektirecek bir cevaptır:
“Olsun, ben yeni duydum…”.
25 Mart 2009 ve 02. Şubat 2011…
Yâni arada tam altı yüz yetmiş dokuz(679) gün var..
1000 Ali Yıldırım 25 Mart 2009 tarihinde de Ulaştırma Bakanı’ydı.
1000 Ali Yıldırım, “Bu mesele gereğinden fazla konuşuldu” herzesini aile meclisinde söylemedi, televizyon kameralarına söyledi, herkesin, bütün Türkiye’nin, hepimizin gözlerin içine bakarak söyledi.
1000 Ali Yıldırım o herzeyi savururken, sizler müteselsilen “teşekkür âyinleri” tertîb ediyordunuz. En yukarıdan en aşağıya kadar, bürokrasinin hiç bir kademesini atlamadan, kademe hatası yapmadan “teşekkür âyinleri” tertîb ediyordunuz.
“Devlet vazifesini yapıyor, inin o dağlardan!” diye haykırıyordunuz, tıpkı bir hükümet üyesi gibi…
Bölgeden insanlar, bölgede Alperenler, bölgede BBP’liler feverân ediyordu, telefon üzerine telefon ediyordu Genel Merkeze, “Burada arama kurtarma çalışması yok!” diye.
Siz bir yandan “teşekkür âyinleri” tertîb ederken, diğer yandan haykırıyordunuz, “Devlet vazifesini yapıyor, inin o dağlardan!”, tıpkı bir hükümet üyesi gibi
Bugün kameralara salladığınız o helikopterin “kaybolan, çalınan, yakılan” parçaları dün çıkmadı ortaya!. DDK’nın raporlarında yer alan bilgiler dün çıkmadı ortaya!. Hâdise üzerindeki “şüpheler” dün çıkmadı ortaya!.
Bunca zaman ağzınızı açıp bir kez olsun hükümete yüklenmediniz, bir kez olsun bir tek bürokrata yüklenmediniz, hükümet üyeleriyle defaatle görüştünüz, referandumda evet pazarlıkları yaptınız, “Muhsin Yazcıoğlu yaşasaydı kapı kapı evet oyu isterdi” bile dediniz, bu hususta bir tek eleştiriye kulak asmadınız, bir hükümet üyesi gibi siyâsî hayatınızı sürdürdünüz…
Bir kez olsun, bir bürokratı yerinden edecek bir hamle yapmadınız, bunu bir kez dillendirmediniz, telâffuz etmediniz, onları kapılarda karşıladınız, kapılardan teşyî ettiniz, hesap soracak bir tek cümle kurmadınız, bir kişiyi bile istifaya dâvet etmediniz!..
Taa ki, DDK’nın raporu ortaya çıkana, yayımlanana kadar…
DDK’nın raporu sizin ayıplı hâlinizin hâl beyânıydı çünkü…
Işıklar biraz yandı ve görünür oldu ayıplı hâliniz.
Şimdi elinizde fotokopiler kameralara sallıyorsunuz!...
Şimdi, altı yüz yetmiş dokuz(679) gün sonra, “Sabrımızı sınamayın” diyorsunuz!
İnandırıcılığınızın kaldığını mı sanıyorsunuz?
Demeyecek mi bu hükümetin başbakanı, bu hükümetin üyeleri, bu hükümetin bürokratları size, “Televizyonlarda suikast falan yok diyen siz değil miydiniz, Alman inceleme heyetinin raporundan sonra pilotaj hatası diye açıklama yapan siz değil miydiniz, altı yüz yetmiş dokuz(679) gündür neredeydiniz, altı yüz yetmiş dokuz(679) gündür iyiydik de şimdi mi kötü olduk, altı yüz yetmiş dokuz(679) gündür vazifemizi yapıyorduk ta şimdi mi istifa edelim, altı yüz yetmiş dokuz(679) gündür Muhsin Yazıcıoğlu’nun kardeşiydik de şimdi mi el olduk, altı yüz yetmiş dokuz(679) gündür aklınız, sabrınız, ferâsetiniz, mücâdele adamlığınız, dâvâ adamlığınız neredeydi?”demeyecekler mi?
Diyecekler tabii ki!..
Altı yüz yetmiş dokuz(679) gün sonra DDK raporu yayımlandıktan sonra, Mehmet Ali Birant bile sizin için “Ya bu hadiseyi aydınlatırsınız ya da kapınıza kilit vurusunuz” dedikten sonra, basında yüzlerce yazı yazıldıktan sonra, sizin demediğiniz her şeyi herkes dedikten sonra, şimdi, bugün, kameralara bir fotokopi sallıyorsunuz!..
Yazıklar olsun!..
Size yapacak bir tek şey kalıyor, sizi de kurtaracak bir şey bu!
Altı yüz yetmiş dokuz(679) gün hiç kimseden istifâ istemeyi aklınızın ucundan geçirmediniz, Muhsin Yazıcıoğlu’nun hâtırası için bir tek bürokratın istifasını isteyemediniz, hesap soran bir tek cümle kurmadınız ve bunu devlet terbiyesi adı altında yutturmaya çalıştınız, hâlâ da çalışıyorsunuz!
Şimdi sizler, üzerinize düşen bir tek işi olsun yapınız ve derhal istifâ ediniz…
Siyâsî ikbâl, bu hâdise aydınlanmadan herkese haramdır, herkese ama herkese!
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi