Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Sahaf > GAZİLER HASTAHANESİ’NDE11.10.2011

İkdam Gazetesi’nden bir yazı


Hicri:                          Rumi:                          Miladi:


8 Ramazan 1333 -    18 Temmuz 1331 –    31 Temmuz 1915


 


GAZİLER HASTAHANESİ’NDE...


 


Kalbimde pek derin huşû‘ ve hürmetler… Bir ma‘bede girer gibi, hastahâne koğuşunun kapı eşiğinden geçtim. İlk hamlede gözlerim hiçbir şey görmedi.. Rûhumda Hakk’a secdeler için iştiyaklar vardı. Birkaç lâhzalık bir müddet vecd ve ta‘abbüd duygularıyla olduğum yerde irkildim kaldım… Sonra, kalb gözüm uyandı; içimde bir ferahlık.. Uzakdan yakından fikrime temâs etmek isteyen tereddüd ve endişeleri savdım; ibtisâmlarla ilerledim.


O kadar dolgun tahassüsler içinde idim ki, söz sarfını icâb eden anları tecrîd edemiyerek sükûtun belâgatına ilticâ zarûretinde kalıyordum. Nihâyet sadrımın samîmiyetlerle meşbu‘ derinliklerini terk etmek istemeyen bir tefevvüh  ile za’îf, perişân bir:


“Gazânız mübârek olsun arkadaşlar!” diyebildim…


Birkaç yatakdan: “Allah’a emânet ol efendi!” mukâbelesi yükseldi. Ben, içlerinden sükût edenlerin hafâ ve emel-i kazâlarında (..?..) yapan  derûni cevâblarını da ruhûmla keşfe sa‘î etdim; en mürekkeb ve pek yüksek duygularla hüviyetimi bezedim. Şimdi yürekden şendim. Ta yenimdeki döşekde kuru, esmer çehreli, pâk ve ma‘sûm, behîc ve neşveli bir gâzi yatıyor, sanki ezelden âşinâ bir muvânesatla bana bakarak gülüyordu… İki adım daha ilerledim, tam yanı başında idim. Âsım bir cengâver, çocuklaşmış bir kahraman karşısında olduğumu anladım. Rûhumun tekmîl samîmiyetiyle bir hasbıhâl sâhası açmak içün hazırlandım. Niyetimi derhâl hissetdi. Önce bir tereddüd lâhzası geçirdi.. Sonra hem rüşdi, hem ma‘sûmiyetini câmi‘ bir mekânetle ışıldayan gözlerini bana doğru çevirdi.. Bir iki lâhzalık zaman geçdi, geçmedi; yabancılık perdesi kalkdı, şüphe bulutları dağıldı.. Kalblerimiz pürüzsüz bir sebîl, dikensiz bir muvâsala yolu buldu… Şimdi söze ihtiyâç göstermeden konuşuyorduk. Yüzünü elindeki “Türk Destânı” na çevirmişdi. Fakat ben emîndim ki okumuyor; vucûdumun ona ihsâs etdiği duyguları fikir ve muhâkeme hattına ircâ‘ ile meşgûl bulunuyordu. Nihâyet buzlar kâmilen çözüldü. Kırâ’ata ve mükâlemeye başladık… Hatâ yapdığı kelimeleri; şîvesinin bozukluğunu düzeldüb tashîh ederek, destândan birkaç parçayı da ben okudum. Zihninin intikâl kuvvetiyle berâber cesâreti de artdı. Gözündeki fer çoğaldı. Daha derin bilmek, daha çok hissetmek hevesleri ma‘sûm bir ibzâl ile inkişâf etdi. Şimdi mükâleme ve muhâkeme zeminlerinin sâhâlarını genişletdik.. Biraz harbin, biraz hayatın felsefesinden, din ve millet hahikat ve vazifelerinden bahse başladık. Mevzû‘umuz, basit, içli ve sâde bir tarzda eşildikçe derinliğini ve yüksekliğini de artdırdı; koğuşun diğer yatakları sâkinlerini de iyiden iyiye alâkadâr etdi… Deliksiz ve te’essürsüz nazarlar karşısında kaba görünen bu mecrûh askerciklerin kalbinde ne incelikler, ruhlarında ne ulviyetler saklamışsın Ya-Rabbî? Onların huzûruyla ben de saffet ve ismet cennetlerinin hazzını duyuyordum.. Mes‘ûd bir tevekkül içinde, lâzım gelirse tekrar cenk meydanına gidip düşmanlarla çarpışmağı, ateşli çelik sadmelerine göğüs germeyi şevkli mülâhazalarla düşünen bu merd, fakat pek (..?..) ve mükerrem  insanları takdîs ile meşgûldüm.


Bu sırada hastahâneye kalb olan mektebin mu‘allimelerinden hastalara bir hemşîre, hepsine karşı bir hubb ve gayret meleği olmağa çalışan bir hanım yanımıza geldi. Mecrûh gâziyi işâret ederek : “Onunla mı konuşuyorsunuz? Nasıl buldunuz, okumağa, öğrenmeğe pek hevesli, rûh ve kalbi pek nurlu değil mi?” dedi. Vaz‘iyetimle kendisini tasdîk ederken, o, hemen yine gâziye takayyüd etmeğe başladı:


-Muhammed efendi.. Diyordu, “Tanin” i “Tasfîr” i okudun yetdi mi? Dur şimdi sana “İkdâm” ı da getiririm. Sonra gâzinin yatışında, yastıkların vaziyetinde daha ziyâde rahatı istilzâm eden düzgünlükler, hareketler yaparak hastanın rûhunu işveler, ferahlarla doldurdu. Ben, bu mes‘ûd mecrûhun kendisine sıyânetkâr olmak isteyen bu hanım huzûrundan daha ziyâde sa‘âdetler duyabileceğini takdîr ederek, karşıda yarasının ağrılarına etraflı sabırlarla mukâvemet gösteren daha ağırca bir yaralının yanına gitdim. Mütebessim ve müteşekkir yüzler göstermeğe başladı… Şimdi bütün ma‘neviyyetim samîmi ve ciddî cezbeler ve secdeler içinde bu fedâkâr insanlar için du‘â etmekde idi.


(Hüseyin Avni)


 


Hâmiş: Hem biraz silik ve hem de şu anda  yanımda lügat olmadığı için metindeki iki kelimeyi okumakta zorlandım; yanlış bir şey yazmaktansa hiç yazmamayı tercih ettim.. Değerli kârilerimizden bir ricam var; pembe boyalı ve soru işaretli o iki kelimeyi okuyanlar olursa ve “yorumlar”ında yazarlarsa sevinirim..


Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS