
BİR YOĞURT TEORİSİ
Ahmet Turan Alkan, Zaman gazetesindeki 'Bir Yoğurt Teorisi' başlıklı yazısında, MHP adına birilerinin, “Kimse ülkücüler adına konuşmasın!” diye caka(!) satmasına sinirlendiğini ifade etmiş…
Hakkıdır…Ve de haklıdır… Mümtaz’er Türköne ne kadar haklıysa, o da en az onun kadar haklıdır…
Hakkıdır çünkü, o da vaktinde ülkücü sancılar çekmiştir… Başka türlü “Yatağına Kırgın Akan Irmaklar” yazılamazdı zaten…
Haklıdır çünkü, vaktiyle 'ülkü' adını verdiği 'muhayyel', 'müteâl' bir şeyle; günümüz yöneticileri arasında bir rabıta(!) kuramıyor…
Ülkücü olduğu yıllarda nasıl râbıta kurduğu tabii ki onun meselesi…
Belki o zamankilerle de bir râbıta kuramamıştır; bilinmez…
Adı üzerinde 'muhayyel bir şey' onunkisi…
Binlerce benzerinin kafasında olduğu gibi 'muhayyel bir şey'…
Denetlenemez ve denetlemeye tâbi tutulamaz…
Her yerde, her mekânda ve her ‘don’da görmek mümkün onları…
“Kâh çıkarlar gökyüzüne seyrederler âlemi, kâh inerler yeryüzüne seyreder âlem onları…”
*****
Ahmet Turan Alkan büyük bir yazar, hassas bir yürek…
Amennâ…
Ben onu anlamaya çalışıyorum, keşke o da bizleri anlamaya çalışsa.
Evet bana göre, ‘ülkücülük’ bir yönüyle özel bir kavramdır.
Bu sebeple de, denetlenebilir olmalıdır.
Cevabını aradığımız basit bir sorudur:
Bir insan ne yaparsa ülkücü olur?
Doğaldır ki, bu sorunun cevabı “ne yapılırsa ülkücülükten çıkılır”ı da ortaya koymalıdır.
Bizlerin de yapmaya çalıştığı budur.
"Ne haddinize?" denebilir…
Haddimizedir çünkü, emanete sahip çıkmaya çalışıyoruz…
*****
Bizim kimseyle alıp veremediğimiz yok… Bizimle başkaları uğraşıyor…
'Eski' denilerek eleştirilenlerin birçoğu, gözümüzün içine baka baka zekâmızla alay edenler.
Adamlar kendi konumlarını güçlendirmek yada başka saiklerle bize saldırıyorlar…
Başbuğ'a etmediği hakareti bırakmayanlar utanmadan onun adına ahkâm kesiyorlar…
“Bu eski ülkücü takımı” bizim gibilere “Hâlâ ülkücülüğü sahipleniyorlar; buna ne hakları var” diye celâllenseler keşke…
İnanın ki, cevabımız var…
Kimse hatıralarıyla yaşayan kahramanlara dil uzatmayı aklından bile geçirmiyor... Bir çoğunu yakından tanıdığım o kahramanlar, bir zamanlar kendilerinin de içinde bulundukları bu 'hareket'i kötülemek için kanal kanal dolaşmıyorlar çünkü…
Ülkücülüğü sahiplenmeye ne hakkımız varmış!..
Duyan da davayı gasp ettiğimizi sanır!..
12 Eylül’le birlikte Başbuğ’a ve teşkilâta tavır alanlar, ayrılıp gittiler aramızdan; olan budur…
Kaç kişinin ayağına gidildi, kaç kişiye Başbuğ adına ricacılar yollandı? Gidenler ne tür hakaretlere uğradı? Şahitler yaşıyor…
Burada bir kez daha ilân ediyoruz ki, yaptığımız sadece ve sadece hareketimizi korumaktır…
Yüksek birikime sahip, entellektül arkadaşların küçümseyip terk ettiği hareketimizi…
Fikirden yoksun, kaba saba adamlarız ne de olsa!..
Ne 'tahlil', ne de 'zihinleri kurcalama' bizlere göre değil…
Göreceğiz…
Allah(c.c) nasip ederse tekrar o günleri; kapıdan girmek için atılan entelektüel taklaları göreceğiz…
Kim öle kim kala…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi