
Bir Beyefendinin Ardından…
Onu basın mârifetiyle tanıyanların, bu başlığa bir anlam veremeyeceklerinin farkındayım.
‘Ülkücü militan’ olarak otuz küsur yıl ülke gündeminde yer alan birinin bu sıfatla anılmasını, değil düşmanları, onu tanımayan sempatizanları bile yadırgayacaktır; biliyorum...
*****
Yeni nesil ülkücülerin Ünal Osmanağaoğlu’nu yakından tanımalarını isterdim.
Şaşırırlardı elbette.
Önce mütevazılığı ve efendiliğiyle şaşırtırdı onları.
Sonra da dünyaya bakışı ve olayları yorumlamasıyla şaşırırlardı.
‘Ülkücümsü’lerin zehirlemesine mâruz kalanlar,“Bu nasıl ülkücü?” derlerdi şüphesiz.
Ne yapmacık sert bakışları vardı ne de kostak kostak yürümesi.
Komünistlerle nasıl çatıştığından da bahsetmezdi kesinlikle, “Bir zamanlar” diye başlayan anılar anlatmazdı…
*****
Normal bir mahkemede kesinlikle beraatla sonuçlanacak bir mahkûmiyetin mağduruydu.
40 yıla yaklaşan bir mağduriyet.
Yargılanan kendisi değildi şüphesiz, yargılanan topyekûn bir hareketti. Yargılayanların bir kısmı sadece yargıç değildi bu yüzden. Onun için idamla beraat arasında gitti geldi dosyası.
Yeniden yargılanmak için müracaat etmiş ve müracaatı kabul edilmişti.
Takip edip sonucu malûm zevâtın suratına çarpmak üzerimizdeki sayısız borçlardan birsi olsa gerek bizler için.
*****
Son günlerde en büyük korkusu bölücülüktü.
Ağrılı olduğu için meseleyi hepimizden daha net görüyordu.
Doğudaki nüfus yapısının, devletin de mârifetiyle Türkmenlerin aleyhinde nasıl bozulduğuna bizzat yaşayarak şahit oluyordu.
Devleti yönetenlerin ihânete varan yaklaşımlarına eklenen kurumsal zafiyetlerimiz sohbetlerimizin ana konusuydu her zaman.
*****
“Güneydoğuyu kaybettik korkum Doğu’yu da aynı akıbetin bekliyor olması”
Doğu’dan kastettiği yerlerden biri de Erzurum’du. Abartıyor diye düşünmüştüm. Son mahalli seçimlerde endişelerini daha iyi anladım.
Hele Tutak; Tutak Bey’in emaneti Tutak’ın düşmesi…
Belki de kalbini en çok o yordu.
*****
İyi ki sümsüklerin zaferlerini taçlandırdığını görmedi.
Bu da bir tesellidir...
Allah(c.c) rahmet eylesin!
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi