Cumhurbaşkanlığı Seçim Sonuçlarını Değerlendirirken…
Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden Sayın Genel Başkanı eleştirmek doğru bir davranış mıdır?
Böyle bir soruya verilecek cevap durulan ve bakılan yere göre değişir.
Kimi arkadaşlarımıza göre Devlet Bey başarısız olmuştur ve en azından kongreye gitmelidir.
Bazıları ise aksi görüştedir.
Sağlıklı bir yapı bu iki farklı görüşü oluşturulmuş bir meşrûiyet alanında analize tabi tutar.
Marazî yapılar ise bu iki görüş üzerinden kavga eder.
Bu yüzden benim ya da onun görüşünün bir önemi yok.
Asıl üzerinde durulması gereken nokta, fikir ayrılıklarımızı kavga etmeden ve birbirimizi dışlamadan nasıl ifade edeceğimizdir.
Birbirimize lâf yetiştirmeden önce şunu düşünelim:
Mesele şahsî beklentilerimize zemin oluşturmak mıdır; yoksa hareketi sağlam bir zemine oturtabilmek mi?
Maksat ikincisiyse eğer, bilmeliyiz ki kurumlaşmanın en önemli ölçütlerinden biri eleştirilere bir meşrûiyet alanı oluşturabilmektir.
Bunu yapamayan kurumlar tarihin çöplüğünde yerini alır.
Ne kadar ihtişamlı bir geçmişi olursa olsun.
*****
Ben bu dönemde içe dönük mücadelede yer almayacağım.
Seçimlere çok az bir süre kala ve ateş her tarafı sarmışken enerjimizin iç meselelerle hebâ edilmesine gönlüm razı gelmiyor.
Ancak içe yönelik çalışmalar yapan insanları da hainlikle suçlamayacağımın bilinmesini isterim.
Çünkü biliyorum ki içlerinde çok samimî insanlar var ve kesinlikle hareket için doğruyu yaptıklarına inanıyorlar.
Elimden geldiğince hareketin dışına itilmemeleri için uğraş verecek ve imza gibi şimdiye kadar sadece lüzumsuz tartışmalarla bizleri oyalayan girişimlerden uzak durmalarına çalışacağım.
Yine bilinmesini isterim ki benim nezdimde bu hareketteki hiç kimse hain değildir.
İhanet; sevgide aldatma halidir.
Tanıdığım bu insanların sevdalarına şahidim ve kefilim.
Onlara çok sekter bir şekilde saldıran kimi dostlarımın ülke ve dâvâ sevdalarına kefil olduğum gibi.
*****
Cumhurbaşkanlığı seçimi geldi geçti.
Tarihi geriye çeviremeyiz.
Çatı aday formülüne sıcak bakmadığımı son yazımda belirtmiştim.
Buna rağmen Almanya’dan geldim ve oyumu kullandım. Birçok arkadaşımız da benim gibi yaptı.
Sonuçta Genel Başkanımızın ve partimizin kararıydı.
Kendi üzerime düşeni yaptıktan sonra sonucu eleştirebilirdim de. Gerek görmedim. Bazılarımız eleştirdi. Bunlardan biri de Sayın Dervişoğlu’ydu. Hiç hak etmediği bir tepkiyle karşılaştı. Neden?
Müsavat internet ortamında azarlanacak adam mıdır?
Bu kadar mı ucuz ülküdaşlarımızın onuru!
Bu kadar mı kolay harcanıyor 40 yıllık emek, çile, alın teri!..
*****
Bizler kan gölünde ölümüne mücadele ederken, kendi dünyalarını kurmaya çalışan insanlar, dördüncü Başbakanını ve ikinci Cumhurbaşkanını çıkardı.
O yıllardaki gelecek tasavvurunda dikkate almadığımız ve zaman zaman küçümsediğimiz hareket, devâsa bir güce dönüştü.
Biz birbirimizi yerken, biz birbirimizi dışlarken onlar yeni mevziler kazandılar ve kazanmaya devam ediyorlar.
Üzerinde durmamız ve kafa yormamız gereken mesele budur.
Eğer bu nokta üzerinde odaklanırsak göreceğiz ki birbirimize muhtacız. Bir ülkücünün dışarıda kalmasına bile gönlümüz razı olmamalıdır.
Bırakalım eleştiren eleştirsin.
Onlara gönlümüzü açalım, eleştirilerini tebessümle karşılayalım ne olur.
Bir kerecik olsun deneyelim.
Bir seçim dönemini kardeşçe geçirelim.
Çok mu zor?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi