Kabullenmek Zor Olsa da…
İnsanın kendi hatasını kabullenmesi zordur.
Hayatta karşılaştığımız başarısızlıklara hep bahane ararız bu yüzden. Her şey bizim dışımızda gelişir ve malûm güçler hep bizim aleyhimizde olur.
Bizden daha aptallar bizden zengin, çok daha yeteneksiz ve bilgisizler bizden daha iyi makamlara gelirler.
*****
Bu bahanelerde doğruluk payı yok mudur?
Elbette vardır.
Bazen insanın kişiliği ve öncelikleri belli makamları ıskalamasına sebebiyet verir. Ancak bunlar bir tercih sonucudur ve kişi bunun arkasında durmayı bilmeli ve kendi dünyasında yaşamaya devam etmelidir.
Ağlayıp sızlayacaksa o zaman tercihlerini yeniden gözden geçirmesi gerekir kişinin.
Tercihini namus ve iffet lehinde kullananın, fahişenin hayatına özenmesi kişilik bozukluğudur; başka bir şey değil.
*****
Bugün partimizde hoşlanmadığımız ne varsa, buna müstehak olduğumuz içindir.
Bahaneler arkasında sığınmanın anlamı yok.
Bütün yapılan ve edilenler bizim insanımız tarafından yerine getiriliyor.
Mağdur eden de biziz, mağdur edilen de.
Sadece dönem dönem yer değiştiriliyor; o kadar...
Israrla vurguladığımız ve vurgulamaya devam edeceğimiz bir gerçekliktir bu durum.
*****
Aksaklıkların kaynağı ne yabancı ne de yerli ajanlardır.
Aksaklıkların kaynağı biziz; bizleriz…
Hâlâ doğru dürüst tartışmayı öğrenememiş bizler.
Şahsî tatminsizlikleri fikir zanneden, kızgınlıklarımızı siyasete taşımayı eleştiri sanan bizler.
Biz kelimesini şuurlu kullanıyorum.
Bütün bu kınadığım işleri yapanları kendimden saydığımın, halen onlardan umudumu kesmediğimin ifadesi olarak kullanıyorum bu kelimeyi.
*****
Yönetimi eleştirenler, kendi hallerine bir baksalar; yazdıklarını salim bir kafayla birkaç hafta sonra tekrar okusalar, eleştirdiklerine ne kadar benzediklerinin farkına varacaklardır.
Yönetimdekilerin yanlışlarını ajan olmalarına bağlayanlarla, muhalefet yapanları dış güçlerin maşası gibi görenlerin ne farkları var Allah aşkına!
Bunlar yer değiştirdiğinde ne değişecektir?
Herkesin gördüğünü tabi ki delege de görüyor.
Olay budur!
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi