Kırmızı Kitapçık…
‘Devlet’imizin tepesindekiler tehdit algılamalarını güncelleştirmişler.
Uzun zamandan beri ortada bir devletin olmadığına inanan biri olarak elbette olan bitene gülüyorum.
Süslü püslü elbiseleri ve ciddi pozlarıyla arz-ı endam eyleyen beyefendiler sadece tiyatro seyretme hissi uyandırıyorlar bende.
Devlet yönetirlermiş ya, bir de ‘kırmızı kitapçık’ yapmışlar.
Rengi kırmızı mı bilmem ama kesinlikle utancından kızarmıştır ‘kitapçık’…
*****
Daha evvel o koltuklarda oturanlar da böylesi belgeler düzenlemişlerdi.
Yine bir zamanların muktedirlerinden biri bugünün tek muktediri için “muhtar bile olamaz” diyesiymiş.
Belki de dedikodudur; ancak şimdiki siyasal iktidarın temsil ettiği zihniyetin bir zamanlar devlet için tehlikeli addedildiği kimse için sır değil.
Dünün büyük tehlikesi, bugün kimin tehlikeli olduğunun kararını veriyor.
Ne devlet ama!
İşte ben ‘devlet’ diye buna derim:
Varlığı için tehlike gördüğüne dönüşebilmek…
*****
Öngörü sahibi olmaya gerek yok.
Büyük siyaset dehası olmaya da.
Malûm zevatın hazırladığı kozmik(!) bilgilerden haberdar ol, gelecekte nasıl bir Türkiye’yle karşı karşıya kalacağımızı anla.
Ülke için kim hayati tehlike olarak belirlenmiş ve onunla ciddi bir mücadeleye girişilmişse bundan anlaşılması gereken gelecekte ülkeyi o zihniyetin yöneteceğidir.
Yani eğer gerçekten paralelciler(!) tehlike olarak belirlenmişse, yarınlarda onların yönetimindeki bir Türkiye kaçınılmaz demektir.
*****
Bilenler bilir, ‘Eski Türkiye’de üç büyük tehlike vardı:
Bölücülük, İrtica ve Turancılık…
Bugün geldiğimiz durum ortada.
Bölücüler ve mürteciler(!) ülkeye hakim.
Bizim şansızlığımız Rusya’nın yıkılması.
Sovyetler çökünce milliyetçi-turancılarla mücadeleyi savsakladılar.
Yoksa kesinlikle iktidarda biz olurduk.
Şansızlık işte…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi