Ne Oldu Yenildik mi?
Büyük topraklarımız vardı.
Irmaklarımızın bir çoğu “bizden doğar, bize dökülürdü”.
Yedi iklimin hâkimiydik.
Yenildik…
*****
Şimdi eski topraklarımız üzerinde farklı millet ve devletler hüküm sürüyor.
Ata yâdigârı câmilerimizi, medreselerimizi, köprülerimizi kefensiz ölülerimizle birlikte yâd ellerde bıraktık.
Şimdi birer ziyaretçi olarak dolaşıyoruz yıllardır efendisi olduğumuz topraklarda.
İçimiz kan ağlayarak.
İçimiz kan ağlayarak, fakat kabullenerek.
Yenildik çünkü.
Savaştık ve yenildik.
Bahaneler mazeret sayılmıyor ne yazık ki!
“Kural hatası” diyerek haklarımız geri verilmiyor.
*****
Tarih boyunca o kadar çok yaşadık ki, toprak kazanmayı ve kaybetmeyi.
Ata topraklarımızın büyük kısmında bugün kardeşlerimiz oturuyor olsa da Ötüken’imiz bile bizde değil.
Orada da misafir olarak ziyaret edebiliyoruz ölümsüz taşları…
Yenildik çünkü.
*****
Bugün ise bizim sandığımız topraklardan bayraklarımız indiriliyor.
Bugün ise bizim sandığımız topraklarda çocuklarımız sahipsiz garipler gibi hunharca katlediliyor.
Yüzlerce câmimizle, çeşmemizle, türbemizle, kervansarayımızla, her biri birer şaheser mezar taşlarımızla alay edercesine bu topraklar bizim diyor, kendini bilmezler.
Bizimle kader birliği yapmış, bize güvenmiş o bölgenin insanları “hain” suçlamasıyla kurbanı oluyor infaz timlerinin.
Askerimiz işgal ordusu muamelesi görürken, çapulçu sürüsü alkışlarla karşılanıyor.
Mahkemeler kuruluyor, vergi adına haraç topluyor eşkıya…
*****
Ve büyüklerimiz(!) müzakere yürütüyor.
Binlerce insanımızın katilleriyle barış görüşmeleri yapıyor.
O toprakların kaderi için, o toprakların geleceği için.
*****
Neden?
O topraklar bizim değil mi?
O camiler, o türbeler, o köprüler o mezarlar bizim dedelerimiz tarafından yapılmamış mıydı?
Neden?
Neyin müzakeresini yapıyoruz.
O bayrak oralarda dalgalanmayı hak etmiyor mu?
Yenildik mi yoksa?
*****
Yoksa, olayları saptırıyor ve hamâset mi yapıyoruz?
O zaman bizim bilmediğiz ve görmediklerimizi söyleyin.
Ve söyleyin Allah aşkına!
Eğer yanılıyorsak.
Baykuşların sesi neden bu kadar yüksek çıkıyor?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi