
Hukuk mu?
İstediğiniz kadar güzel metinleriniz olsun.
İstediğiniz kadar doğru ölçütleriniz.
Sonunda esas olan uygulamadır.
Eğer yazılanlara uymayanı yargılayamıyorsanız hukuk diye yırtınmanız, hukukun üstünlüğünden bahsetmeniz çocuk aldatmacasıdır.
*****
Beş altı ay önce bir hukuk adamına çok tahrik edici bir soru sormuştum:
Soru tahrik ediciydi ama o nispette basitti.
Bir savcı olarak size ülkenin başbakanının evinde(burada söylediğimi yazmıyorum. Dileyen dilediğini tahayyül eder) bilgisi gelse ve bilginin doğruluğundan yüzde yüz emin olsanız, hukuken nasıl bir işlem yaparsınız?
Soru iş olsun kabilinden sorulmuş değildi.
O zamanlar bir şehir efsanesi vardı:
Güya savcılar Başbakanın oğlunun evine girememişlerdi. Girselerdi paraları orada bulacak ve ipini çekeceklermiş. Oradaki polisler direnmiş içeri sokmamışlar filân.
Şahsen böyle bir şeyin olamayacağına inanıyordum.
Sonunda muz devleti değildik herhalde.
Ancak hukuk adamının verdiği cevaptan koktum.
Ve anladımki namus ve şerefimiz bizi yönetenlerin iyi niyetine emanetmiş.
Hukukun gücü değilmiş bizleri koruyan.
Yöneticilerin yüksek ahlâklarıymış.
*****
Bir Anayasamızın olduğu söyleniyor.
Bu yasa bütün yasaların üstündeymiş.
Hiçbir yasa ve yönetmenlik bu yasanın üstünde olamazmış.
Öyle buyuruyor hukukçularımız.
Tamam.
Kabul etmiş olalım.
Peki, ya birisi bu anayasayı ihlal etse!
Ne yapacağız ve kim yapacak?
İşte adam ediyor.
Bal gibi Anayasa’yı ihlâl ediyor.
Hadi bakalım.
Türkiye hukuk devletiyse.
Çıksın bakalım bu hukuk ortaya.
Sadece bu mu?
İmralı-kandil tarfiğinine ne demeli.
Hukuk bu trafiğin neresinde?
Kanunlarımıza göre İmralı’daki terör suçlusu.
Kandildekiler terör örgütü mensupları.
Ya mektup taşıyanlar?.
Meşru(!) siyasetçi.
Sonra da bu ülke hukuk devleti öylemi?
İbretlik halimiz var vesselam.
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi