Bu Sağduyudan(!) Korkmalıyız
Ailesinin namusu söz konusu edildiğinde, bütün köyü ateşe atmaktan çekinmeyecek insanlar, ‘Türbe Operasyonu’nda tepeden tırnağa ‘Reel Politik’ kesilebiliyorsa işimiz vahim demektir.
Söz konusu insanlar vatan, bayrak gibi değerleri önemsemiyor veya kendi namusuyla eş anlamlı olarak görmüyor olsa büyütülecek bir durum olmazdı.
“Ne yapalım bunların da düşüncesi böyle” der geçerdik.
*****
Evet, vehâmet, “millî haysiyet” kavramının kimi insanlarda bir anlam ifade etmemesinden kaynaklanmıyor.
Vehâmet, millî hassasiyetler noktasında bizden farklı düşünmeyen insanların şu veya bu sebepten bu hissiyatların hilâfına hareket etmelerindedir.
İnsanı korkutan budur.
Korkutan budur çünkü hangi noktalara varacağı iyi kötü kestirilebilinir söz konusu gidişatın.
Saçma sapan yatırlara bir sürü uhrevî anlamlar yükleyen bu millet Süleyman Şah Türbesini “Kâr-zarar” denklemiyle değerlendirmeye başlamışsa, sıranın hangi değerleri geleceği sır olmasa gerektir.
*****
Kavganın zorluğu da buradadır.
Şahsi beklentilere endekslenmiş bir gelecek tahayyülü sarmış herkesi.
Ve bu tahayyülün beslediği muazzam bir sağduyu(!).
Kendi geleceğini put edinmiş ve bu put etrafında inanılmaz bir savunma mekanizmaları geliştirmiş.
Yıkmak mümkün değil gibi.
Ona sunulacak daha tatlı bir dünyalık dışında…
*****
Gelinen nokta sözün bittiği noktadır.
Çok fazla araştırma yapmanın gereği yok.
Bu dönemde kaç ülkücü bürokratın veya Ocak’tan yetişme arkadaşımızın malum partiden aday adaylığı için müracaat ettiğine bakılsın yeter.
Bu Ocak’tan yetişen arkadaşlarımız değerlerin pazarlanmasında vaziyet aldılarsa, toplum tepeden tırnağa “reel politik” kesilse yeridir.
Süleyman Şah Türbesi’ni, sağduyusuna kurban veren bu güruh için artık değerler dolar kuruna endekslenmiş demektir.
Lâfı dolandırmanın ve kıvırmanın bir anlamı kalmamıştır.
Bu sağduyudan(!) ben korkarım arkadaş.
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi