Malazgirt...
Bizlere Anadolu'nun kapılarını sonuna kadar açan yerde, bir Arslan'ı şehit verdik.
Alparslan'ın bütün dünyaya bu toprakların ebediyet Türk'ün olduğunu ilân ettiği coğrafyada; torunu, kendisini işgal ordularının komutanı olarak görenlerce şehit edildi.
Ve Malazgirt seyretti.
Bir taziye yürüyüşü yansımadı basına, bir lânetleme işitilmedi, belediye başkanı çıkıp o beldenin belediye başkanının göstermesi gereken tepkiyi göstermedi.
Malazgirt sustu...
Bir an kabullenelim ki, korktu.
"Bir komutanı öldüren bize ne yapmaz ki" diye korktu Malazgirt...
Fakat eblehler ne derse desin, bir çoğu sevinmiştir Malazgirt'in.
Bir çoğu sevinç çığlıkları atmıştır.
*****
Doğu ve Güneydoğu'yu yüreğiyle gezenlerin bu ülkeyi yıllarca yöneten insanların basiretlerine(!) hayran kalmamaları imkânsızdır.
O topraklardaki nüfus hareketlerine dikkat edenler, Ankara'da dehaların(!) oturduğuna bütün kalbiyle iman eder ve geleceğe dair umutları çiçek açar.
Hele Malazgirt'e yolu düşenler.
Hele Ahlat'ı gezenler...
Ahlat’taki mezarlıklara kayıtsız kalan, Malazgirt'in kimlerce yönetildiğini görüp yüreği sızlamayan büyük devlet adamlarının ruhlarına can-ı gönülden Fatiha'lar gönderir.
*****
Türkiye siyasi öngörüsü olan insanlar tarafından yönetilseydi, Malazgirt bir Fetih müzesine dönüştürülürdü.
Malazgirt Savaşı o müzede ete kemiğe bürünürdü.
Türkiye'nin her yanından öğrenciler senede bir buraya gelirdi.
Ve Malazgirt'te kesinlikle Malazgirt'in ruhuna sadık insanlar ikamet ederdi...
Alparslan'ın heykelini çöplük olarak kullananlar değil...
*****
Ya Ahlat!
Bugün can çekişen, direnmeye çalışan Ahlat...
Türkmen beldesi Ahlat...
Türk’ün Haremeyn'i...
Tek bir hainin yaşamasına müsaade edilmezdi orada.
*****
944 yıl geçti.
26 Ağustos'ta fethi kutlayacağız.
Arslan'ımızın düştüğü toprakta, Anadolu'yu fethedişimizi kutlayacağız.
Tiyatro devam edecek..
Arslan'ı düştüğü yerden kaldıracak bir Alparslan gelinceye kadar...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi