Metin…
8 Aralık 1995…
Önce Ferhat Tüysüz’ün haberi geldi…
Hazırlıklıydık…
Yıllardır amansız hastalıkla boğuşuyordu…
Sonra Metin…
Çok hazırlıksızdık…
*****
Onu tanıdığımda Eskişehir Bizim Ocak temsilcisiydi…
Herkesi etkileyecek bir inanç adamıydı… Ankara’ya gelmesini çok istedim…Kırmadı geldi…Ülkü
Ocakları onunla birlikte çok şey kazandı … Ben de harika bir dost ve yardımcı…
*****
Onun Ocak Genel Başkanlığı 12 Eylül sonrası için bir milâttır…
Muhteşem hitabeti, sarsılmaz imanı ve çalışkanlığıyla ocak ruhunu Anadolu’nun her köşesine taşıdı gücü yettiğince…
Onca imkânsızlığa, maddi sıkıntılara rağmen imanında en ufak sarsıntı meydana gelmedi…
Ülkücülüğe âşıktı…
Basit bir kelime olacak bu biliyorum…
Aşk o kadar sıradanlaştı ki çünkü…
Ama Metin’in aşktan anladığı, Yunus’un anladığıyla aynıydı…
Ölene kadar aynı heyecanla peşinde koştu bu aşkın…
O müthiş koşu Zigana’da bitti…
Ölümü vakitsizdi ama Metin’e yakışan bir ölümdü…
Sevdasının peşinde koşarken öldü Metin…
Ölümü beklemedi, ona koşar adım gitti…
*****
Yeni nesil Metin’i tanıyor mu bilmem…
Aslında tanımak isteyeceğinden de emin değilim…
Kaç genç ülkücü Metin’i örnek alır ki hayatında; çok az…
Metin bu çağın adamı değildi çünkü...
Son romantiklerdendi…
İnsanı şaşırtacak kadar naif ve hesapsız…
Hesapsız adamın bankada hesabı olmaz doğal olarak…
Bu ise bağışlanacak bir suç değildir günümüz dünyasında…
*****
Günlerdir düşümde Metin…
Bu günlerde o kadar düşünüyorum ki onu…
Ölümünün ertesi yazdığım yazıyı tutuyor gözüme…
“Bu muydu sözün” diyor, utanıyorum…
“Bu muydu sizin ülkücülüğünüz?” diyor daha sonra da, yineliyor durmadan, “bu muydu sizin
Ülkücülüğünüz?”…
Bir bizlere bakıyor, bir de yukarıdakilere ve o tatlı kahkahasını atıyor…
Yüzbaşı Sançar’ın yıllar evvel ki kahkahası gibi…
Yüzünde gülümseme, gözlerinde acı bir hüzün…
Utanıyorum…
*****
Bugün 8 Aralık 2011…
16 koca yıl geçti…
Ne yazsak boş…
İnşallah gelecek yıl başımız öne eğik durmaz karşısında…
İnşallah gelecek için müjdemizi vermiş oluruz…
İnşallah…
El Fatiha…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi