“Ülkücülüğün Çerçevesini Çizmek” Üzerine...
Bugün nasıl ki her dinin, her düşüncenin çeşitli mezhep ve fraksiyonları bir gerçeklik olarak ortada duruyorsa, aynı durum ülkücü hareket için de geçerlidir şüphesiz...
Ülkücü hareketi bu noktada benzersiz kılan daha kurucusunun sağlığında ayrışmasıdır sadece...
Onun için Ülkücülük için teorik bir çerçeve çizmeye kalkacaklar, işin başında mevcut bütün ülkücüleri temsil iddiasını bir kenara bırakmalıdırlar...
Ülkücülüğün çerçevesini çizmek kadar, kendini ülkücü olarak adlandıranların bu çerçeveyi kabul edip etmeyeceği önemlidir çünkü...
Esasen bizleri teorik alan çizmeye zorlayan da ayrı ülkücülük iddiası olanların kendi ülkücülük iddialarıdır...
Kendini ülkücü olarak adlandıranların tavır, davranış ve düşünceleri arasındaki çelişki ve çatışmaları sonucu oluşan “bu işte bir yanlışlık var” fikri, çözüm aramaya itiyor bizleri...
Bu ise, aykırı sesler ve davranışların tek müsebbibini “netleşmemiş ideoloji” de aramak yanlışını doğuruyor...
Oysa, aykırılıklar sadece fikrin netleşmemesinden kaynaklanmaz...
Fikir ne kadar netleşirse netleşsin insan doğası, kendi beklentisi doğrultusunda fikri sündürmeye çalışır...
Fikrin üzerinde yükselen teşkilât, böylesi sündürmeleri cezalandırma kabiliyeti kaybederse ne fikir kontrol edilebilir ne de insanlar...
Uzun uzadıya örnekleme zaman kaybı olur...
Gerek dinlerin ve gerekse ideolojilerin tarihi gelişimini takip eden herkes bu açık gerçeği kolaylıkla müşahade edebilir...
Merak eden okur...
*****
Ülkücülük elbette tanımlanmalıdır...
Buna aklı başında kimse itiraz edemez...
Ancak yapılacak tanımlar sadece tanımı yapanı bağlayacağı göz ardı edilmeden...
Ülkücü Hareketin bir sıkıntısı da fikrin gücüyle teşkilâtın gücü arasında birincinin lehindeki büyük bir farkın oluşmasıdır...
Ülkücü Hareket patenti kendine ait olan bir fikri kontrol edemiyor...
Kontrol edemiyor çünkü, aykırıları cezalandırma kabiliyeti ve gücü yok...
Yazının girişinde ifade edildiği gibi tarihin kanunudur bu durum...
Bu sebeple, bütün ülkücüleri(!) kapsayacak bir fikri çerçevede ısrar etmek yerine, çerçeveyi çizip o çerçeve içerisinde yer almayı kabullenecek insanlarla yürümek en sağlıklı çözümdür...
Bırakalım herkes kendi ülkücülüğünü yapsın...
Benim fikrim Ülkü Ocakları’nın hiyerarşisini esas alacak bir çerçeve çizilmesi yönündedir...
Şu ân ülkücülük, herkesin algı dünyasında bir anlam bulmaktadır. Bu saatten sonra sözü edilen algının değişme ihtimali ise bireylerin beklentileriyle doğru orantılıdır(beklenti kelimesi sadece maddi olarak anlaşılmaması lazım gelir).
Demek ki çerçeveyi çizenlerin sonraki uğraşı insanlara bu çerçeveyi benimsetmek ve kabul ettirmektir...
Sonuçta kim güçlüyse insanlar onun etrafında toplanacaktır...
Ve şunu kabul edelim ki ülkücülük tek bir teşkilâtın kontrol edebileceği noktayı çoktan aştı...
En azından yeni bir Motun(Mete) gelinceye kadar...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi