Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Suat Başaran > “Ülkücülüğün Çerçevesini Çizmek” Üzerine...

“Ülkücülüğün Çerçevesini Çizmek” Üzerine...


Bugün nasıl ki her dinin, her düşüncenin çeşitli mezhep ve fraksiyonları bir gerçeklik olarak ortada duruyorsa, aynı durum ülkücü hareket için de geçerlidir şüphesiz...


Ülkücü hareketi bu noktada benzersiz kılan daha kurucusunun sağlığında ayrışmasıdır sadece...


Onun için Ülkücülük için teorik bir çerçeve çizmeye kalkacaklar, işin başında mevcut bütün ülkücüleri temsil iddiasını bir kenara bırakmalıdırlar...


Ülkücülüğün çerçevesini çizmek kadar, kendini ülkücü olarak adlandıranların bu çerçeveyi kabul edip etmeyeceği önemlidir  çünkü...


Esasen bizleri teorik alan çizmeye zorlayan da ayrı ülkücülük iddiası olanların kendi ülkücülük iddialarıdır...


Kendini ülkücü olarak adlandıranların tavır, davranış ve düşünceleri arasındaki çelişki ve çatışmaları sonucu oluşan “bu işte bir yanlışlık var” fikri, çözüm aramaya itiyor bizleri...


Bu ise, aykırı sesler ve davranışların tek  müsebbibini “netleşmemiş ideoloji” de aramak yanlışını doğuruyor...


Oysa,  aykırılıklar sadece fikrin netleşmemesinden kaynaklanmaz...


Fikir ne kadar netleşirse netleşsin insan doğası, kendi beklentisi doğrultusunda fikri sündürmeye çalışır...


Fikrin üzerinde yükselen teşkilât, böylesi sündürmeleri cezalandırma kabiliyeti kaybederse ne fikir kontrol edilebilir ne de insanlar...


Uzun uzadıya örnekleme zaman kaybı olur...


Gerek dinlerin ve gerekse ideolojilerin tarihi gelişimini takip eden herkes bu açık gerçeği kolaylıkla müşahade edebilir...


Merak eden okur...


*****


Ülkücülük elbette tanımlanmalıdır...


Buna aklı başında kimse itiraz edemez...


Ancak yapılacak tanımlar sadece tanımı yapanı bağlayacağı göz ardı edilmeden...


Ülkücü Hareketin bir sıkıntısı da fikrin gücüyle teşkilâtın gücü arasında birincinin lehindeki büyük bir farkın oluşmasıdır...


Ülkücü Hareket patenti kendine ait olan bir fikri kontrol edemiyor...


Kontrol edemiyor çünkü, aykırıları cezalandırma kabiliyeti ve gücü yok...


Yazının girişinde ifade edildiği gibi tarihin kanunudur bu durum...


Bu sebeple, bütün ülkücüleri(!) kapsayacak bir fikri çerçevede ısrar etmek yerine, çerçeveyi çizip o çerçeve içerisinde yer almayı kabullenecek  insanlarla yürümek en sağlıklı çözümdür...


Bırakalım herkes kendi ülkücülüğünü yapsın...


Benim fikrim Ülkü Ocakları’nın hiyerarşisini esas alacak bir çerçeve çizilmesi yönündedir...


Şu ân ülkücülük, herkesin algı dünyasında bir anlam bulmaktadır. Bu saatten sonra sözü edilen algının değişme ihtimali ise bireylerin beklentileriyle doğru orantılıdır(beklenti kelimesi sadece maddi olarak anlaşılmaması lazım gelir).


Demek ki çerçeveyi çizenlerin  sonraki uğraşı insanlara bu çerçeveyi benimsetmek ve kabul ettirmektir...


Sonuçta kim güçlüyse insanlar onun etrafında toplanacaktır...


Ve şunu kabul edelim ki ülkücülük tek bir teşkilâtın kontrol edebileceği noktayı çoktan aştı...


En azından yeni bir Motun(Mete) gelinceye kadar...


Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS