Siyaset Dersleri…5
“MEN DAKKA DUKKA “ SİLSİLESİ…
Yeni nesil, eskilerin tek özelliğinin kendilerinden daha evvel doğmak olduğuna inanır…
Hem özelliksiz ve yeteneksiz hem de erken doğmanın avantajını kullanarak kendilerine tahakküm eden ağabeylerine içten içe hırslanırlar…
Hatta aralarında, Ankara’da bulunmanın bir tesâdüf olduğuna, eskilerin sırf Ankara’da bulundukları için kendilerinden menkûl bir kerâmete ve sıfatlara sahip olduğunu söyleyenler vardır; bazen, “Biz de Ankara’da olsak, bir süre Ocağa ya da genel merkeze takılsak, biz de olurduk” diye hayıflanırlar.
Nesiller arası bu doğal çekişme, liderlerin en sevdiği insan zaafıdır…
Kimi liderler liderliklerini bu çekişme üzerine kurarlar…
Yıpranan kadrolar bu zaaf sonucu yeni tertiplerle doldurulur kolayca…
Lideri hançerleyen(!) eski yol arkadaşları bu heyecanlı yeniler tarafından yok edilirler büyük bir hevesle…
Bilmezler ki yok ettikleri de daha evvel birilerini yok ederek oralara gelmişlerdir ve kendilerinin de sonları farklı olmayacaktır…
Bu tam bir “men dakka dukka” silsilesidir.
*****
Liderle yeni müşerref olan, huzurdan çıktığında liderin ne kadar yalnız olduğunu, dolayısıyla dâvânın ne büyük tehlikelerle karşı karşıya kaldığını ve de kendisinin lider nezdinde ne büyük öneme hâiz olduğunu derin ve târifsiz bir hazla idrâk eder, dudaklarına kendisinin fark etmediği bir mutluluk tebessümü yerleşir ve bir süre orada kalır o tebessüm…
Lider, huzuruna kabul ettiği bu “yeni”yi öyle bir psikolojiye sokar ki, “yeni”, aslında şimdiye kadar nasıl olup da huzura çıkmadığına hayıflanır ve “zamanında çıksaydım eğer şimdi her şey çok farklı olurdu” diye düşünür.
Nihâyet keşfedilmiştir. Eskiye dâir her şey değişecektir artık, evvela liderle problemli olanlarla münâsebetlerine çeki-düzen vermelidir ve onlarla arasına mesâfe koymalıdır yavaş yavaş.
Gâlip hissiyât: “Onlar aslında lideri anlayamamışlardır”.
O artık bulunduğu ortamda liderin en güvendiği insandır…
Etraftaki düşmanlara, fitnecilere, ötenin berinin adamlarına karşı dikkatli olmalı ve duyduğu her olumsuzluğu lidere rapor etmelidir… Eski çevresinde liderle sıkıntılı arkadaşlarıyla, tanıdıklarıyla daha evvel konuştukları, dertleştikleri diyaloglar, tespitler, tenkitler ya da duydukları her şey artık bir “sır” değil, “rapor” malzemesidir.
O rapor verdikçe vazifesini yapmış bir insanın huzuruna kavuşur, dudaklarındaki mutluluk tebessümü yüzüne yayılır, eh biraz da takdir görür liderden, biraz aferin alır, biraz tebessüm.
Her verdiği rapor, her aldığı aferin, her muhatap olduğu takdir ve tebessüm aslında kişiliğinden koparılan bir parçadır. Bunu anlaması için son kullanılma tarihinin gelip çatması gerekmektedir.
İlk günler iyi gider…
Fakat zamanla görür ki lider yanlış bilgilendiriliyor…
Gördükleriyle liderin söyledikleri taban tabana zıt olduğunda şâhit olarak sarsılır…
“Evet evet! Lider yanlış bilgilendiriliyor” der saf saf…
“Şu çevre yok mu şu yakın çevre, onlar yanlış bilgilerle lideri aldatıyorlar” cümlesi efsunlu ilk günlerin züğürt tesellisidir…
Sonra yavaş yavaş kendi verdiği bilgilerin de dikkate alınmadığının farkına varır şaşkınlıkla…
Her türlü rezilliklerini rapor ettiği insanlar alay edercesine etkili yerlerinde aynı cüretle sürdürürler kepâzeliklerini…
Anlamak ve görmek istemez başlangıçta, yekûn teşkil ettiğinde anlar, ama iş işten geçmiştir.
Ve kendisi için tehlike çanları çalmaya başlar…
Liderin ‘en güvendiği’ binlerce genç insanın varlığından aynı zamanlarda haberdar olur…
Artık kendisinin de dikkat edilecekler listesine eklenildiğini öğreniverir bir şekilde…
Sonuç, hayal kırıklığı ve dışlanmaktır…
*****
Ders alınmaz mı ?
Asla!
Bizim oralarda bir söz vardır:
“Akıl nazar olmaz” derler…
Çünkü herkes kendi aklını beğenir…
Onun için kimse ders almaz…
Dışlananın kendi aptallığı ve ihtirâsı yüzünden dışlandığı var sayılır…
Zaten onlar dışlanmasaydı kendilerine sıra gelmeyecekti. Yeterdi ağabeylerinden çektikleri… Onlar olmadığına göre liderin çevresini kendileri rahatlıkla doldurabilirlerdi…
Bu düşünceler içerisinde büyük bir hevesle saldırırlar kendilerine uzatılan yemlere…
Bazıları oltayı yuttuklarını, kendilerini tavada kızartılırken bulduklarında fark ederler, ama yine anlamak istemezler kısa bir süre.. Taa ki hafif kızarıncaya kadar. Kızarmaya başlayınca bağırmaya da başlarlar, “Yandım Allah” diye..
Hikâye böyle devam eder. “Yeni” eskimiştir artık, son kullanılma tarihi gelmiştir ve kapının önünde yeni “yeniler” beklemektedir, liderin aslında ne kadar yalnız olduğunu ve yanlış bilgilendirildiğini ve yanlış anlaşıldığını düşünecek “yeniler”.
İçeride psikolojik mizansen hazırdır zaten.
Lider için içeriye girip çıkan “yeniler ve eskiler” insan değil, birer “malzeme”dirler.
Bu devran da böyle süreeer gider…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi