
İlkeler Put mudur?
Ülkü Ocakları ve Avrupa Türk Federasyonları’nın her türlü tartışmanın üstünde tutulması yönündeki inancım bir arkadaşımız tarafından çok tehlikeli bir yaklaşımla eleştirildi…
Sözü edilen kurumları o arkadaşa göre, putlaştırmışım…
Esasen ‘put’ islâmî ekollerin büyük tartışma mevzularından biridir ve öyle kolay kolay içinden çıkılacak bir mesele de değildir.
Ancak bunu ifrata götürmek öyle bir noktadır ki, günlük hayattaki bütün semboller bu tartışmadan nasibini alır ve kendimizi câmilerimizin büyük çoğunluğunun bile ‘put’larla dolu olduğuna dâir saçma sapan bir tartışmanın içinde buluveririz.
Oysa, -genel kabule göre- put, Allah’la aramıza koyduğumuz maddî nesnelerdir ve buna kişiler de dahildir…
Onun için bu kelimelerin daha özenle kullanılmasının gereği ortadadır ve işâret etmek istediğim tam olarak budur…
Aksi halde kendimizi yeniden yıllardır çektiğimiz islâmî tartışmaların içine düşürürüz yine…
90’lı yıllardaki tartışmaları hatırlayanlar ‘Tagut’ lardan, ‘mustazaf’lardan, ‘dar’ül harp’lerden az çekmediğimizi de çok iyi hatırlarlar, az çekmediğimizi ve harekete ne denli zararlar verdiğini de…
*****
Eleştiriyi, gelişmenin temel motivasyonu olarak gören biri olarak eleştiriye karşı olmam beklenemez…
Fakat, “Sen şerefsizin birisin”, “sen hırsızsın” , “erkeksen karşıma çık” , “senin neler yaptığını biliyorum, bir açıklarsam yer yerinden oynar” gibi sözler eleştiriyse eğer, kimse benden bu türlü bir ‘eleştiri’ yi savunmamı beklemesin…
Sevgili dostlar!
“Birkaç kişinin yanlışı” gibi mazeretlerle yaklaşmayın meseleye lütfen!
Bir katre pislik, bir fıçı zemzemi mundar eder…
*****
Ülkü Ocakları’nı ve Avrupa Türk Federasyonları’nı her türlü eleştirinin üstünde görmek benim şahsî ilkelerim arasındadır…
“Bazı mekânlar kutsal soluklar barındır” ya; oralarda da ben o soluğu duyarım…
Onun duvarlarına, çay bardaklarına, sandalyesine, masasına sinen soluğu…
“Kapatırız, yeniden açarız” mantığı bana yabancıdır onun için…
‘Ocak’ açmayı dükkân açmaya indirgeyen yaklaşım canımı acıtır; hele bunu bedel ödemiş biri yaparsa bütün bedenimi kaplar acı…
Bunu söylerken oralardaki yöneticilerin her türlü hatadan berî olduğunu ifade etmiyorum elbette…
Ama, onlara yapılan saldırılardan sonra ortaya dökülenler, benim uğrunda bedel ödemeye hazır olduğum değerlerdir; bütün ülkücülerin olduğu gibi…
O değerlere zarar vermeyin diyorum bu yüzden…
O değerleri koruyalım…
Gerçekten de o değerlerin arkasında saklanarak kötülük yapılsa bile, değerlerin hatırına taş atmayalım…
Farz edin ki birileri canınız gibi sevdiği birini rehin almış, ateş eder misiniz, sevdiğinizin hayatını riske sokar mısınız?!
*****
“MHP’ yi neden eleştiriyoruz o zaman?” Tam da bu noktada sorulacak bir sorudur
Cevap vereyim:
Bir kere, MHP’yi eleştirirken asla, iç meseleleri ifşa edici bir tutum takınmıyor, Ocaklarımıza gösterilmesini istediğim saygının aynısını gösteriyorum…
MHP’ yi eleştirmemizden maksat da, MHP yönetiminin –bize göre- ehil ellere geçmesi içindir…
Oysa ‘Ocak’ larımız için böylesi bir gaye söz konusu değildir…
Değildir çünkü, bizim teşkilât yapımızda MHP “ülkücü irâde” tarafından şekillenir ve şekillenen irâde diğer kurumları şekillendirir…
İşte bunun için ‘Ocak’ları her türlü tartışmanın üstünde tutalım diyorum…
“Oraların değişmesine zemin hazırlayacak ‘irade’nin kendisi değişmeye muhtaçken oradan beklenen himmetin beyhudeliğinedir vurgum”.
Umarım merâmımı anlatabildim…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi