Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Suat Başaran > Türk-İslâm Ülkücüsü...

Türk-İslâm Ülkücüsü...


 


Aldım kabul ettim.


Bir nişân-ı zişân gibi astım boynuma...


Evet ben Cenab-ı Allah’a şükürler olsun ki Türk-İslâm Ülkücüsüyüm...


Evet, İslâm benim için salt “milletimin dini mesabesinde” değildir”; hayat nizâamıdır, dünyayı algılama ve yorulama biçimimdir. Bunları yaparken Müslüman bir Türk gibi yapabilmem için önemli bir referans ve bir kimliktir. Sosyal bir kimliktir, entelektüel bir kimliktir, siyâsî bir kimliktir, manevî bir kimliktir. İnsanlığın da geleceği için kaygılanırken, düşünürken aynı kimlikle ve referanslarla düşünürüm, kaygılanırım.


Kur’andan onay almayan bir düşünceyle illiyetim olamaz, entellektüel bir tecessüs ile alakadar olabilirim ancak.


Fakat genellikle Türk-İslâm Ülkücüsü şeklinde adlandırmam kendimi.


Ülkücüyüm” ve  “Türküm” demeyi yeterli görürüm...


Hayatımda ilk defa bana yapılan bir suçlama(!)dan dolayı mutlu oldum... Bu suçlamadan rahatsız olmayı bir ülkücü için  “mükellefiyet bahsi” olarak telâkkî edebilirim ancak.


Allah (c.c) razı olsun bunu yapanlardan...


*****


Kavramlarla yıllardır başımız belâda...


Ülkücülüğün içini doldurup herkesin kabul edeceği bir tanıma kavuşturamadığımızdan, önüne arkasına eklemeler yaparak kullanır olduk bu sıfatı...


Bizim de payımıza Türk-İslâm Ülkücülüğü düşmüş...


Müştekî değilim, lâyık olmaya çalışacağım...


*****


Listeyi yapanlar bundan neyi amaçladılar pek anlaşılır değil...


Ayrıca liste oldukça eksik...


Tanıdığım ülkücülerin hiçbirinin İslâm’la bir sorunu yok...


Yani hepsi Türk-İslâm ülkücüsü...


Şimdiye kadar Kur’an aleyhine konuşan tek bir ülkücü görmedim...


*****


Demek ki bu noktada bir zaafımız var ki hep oradan çalışıyorlar...


Ülkücü Görüş’ün üzerinde yükseldiği değerler arası tezat arama ve oradan fitne çıkarma...


“Türk” ve “İslâm” kavramlarını “Milli ve Manevî Değerler” söyleminde olduğu gibi, “birbirlerini tamamlayan iki unsur” algılaması yapacak şekilde kullanırsak olacağı budur...


 “Milli Değerler” in aynı zamanda manevî, “manevî değerler” in de “millî” yönü yok sanki... Birisi diğerinin eksiğini tamlıyor sanki! Birisi olmazsa diğeri yarım kalacaak sanki! Eskilerin tabiriyle “lâzım- ı gayrı müfârık” iki kavram sanki!


Hayır efendim, millî değerlerimiz ve manevî değerlerimiz birbiri içinde mündemiç değerlerdir. Çayın içindeki şeker gibidir, ayrılabilir değildir.


*****


Fikri tembellik, kavramlarımızı böyle başıboş bırakırsa elâlem de o kavramları fitne aracı olarak kullanır elbet ve bizi kategorize eder, listeler…


Bizim kendimizi ne kadar sahih ve kuvvetli ifade ettiğimizle alâkalıdır bu. Aynı hâdiseler karşısında ne kadar müşterek tepkiler verdiğimizle alakalıdır. Bu tepkilerdeki farklılıkların çokluğu demokratik zenginliğimiz değil, içimizdeki kaosun ıspât-ı vücûdudur, mihenk taşlarımızın çokluğu fikir zenginliğimiz değil, zihnî teşevvüşümüzün, akıl karışıklığımızın delilidir.


İçtikleri kaynakla yürekleri tunç olanlar, beslendikleri fikrî kaynaklarla da zihinlerini berrak kılmanın yolunu bulmak zorundadır.


Benim hisseme Türk-İslâm Ülkücüsü sıfatı düşmüş.


Aldım kabul ettim, bir nişân-ı zişân gibi…


 


 


 


Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS