Yol Uzun, Bir Ömür İçin…
Ülkemizde Genel Başkanları değiştirmek imkânsıza yakındır…
İmkânsızlığı doğuran sadece kanun ve tüzükler değil elbet…
“Ahlâk” kavramının hemen hemen bir tek cinselliğe endekslenmesi meseleyi zorlaştıran bir diğer unsur ve bu anlayışın tezâhürleri yalnızca siyâsî hayatımızı değil, tümden toplum hayatımızı felç ettiğini itiraf etmiyoruz.
Bu noktada felsefî tartışmalar bizim insanımızı hem yorar, hem de lüzumsuz alınganlıklara sokar… Onun için burada kesiyorum…Herkes yorumunu algıladığı şekilde yapsın…
*****
Beklemek zor!..
Hele yaşlandıkça ve gelecek büyük bir hızla tükenirken…
Hele hayatımızda dünler çoğalıyor ve yarınlar azalıyorken…
Beklemek zor!..
*****
Ancak unutulan bir şey var:
Zamanı uzatan bazen aceleciliklerdir, telâştır…
Hızlı yürüyeceğim diye telâş edenler çoğu kez tökezleyip yere düşerler…
Sağlam adımlarla ve sakin bir yürüyüş, menzile çok daha erken götürür insanı…
*****
Israrla, “önce sağlam bir duruş” dememizin sebebi bu…
Neye karşı olduğunu ve neyi değiştireceğini bilmek ve geri adım atmamak…
Nasıl tepkiler verebileceğinizin toplumda ve baskı gruplarında bir karşılığı olması, vereceğiniz muhtemel tepkilerin hesaba katılması. Yani sizin hesaba katılmanız, muhataplarınızı sizi her denklemde hesaba katmak zorunda bırakmak…
Hareketin belki de son dönemlerde en büyük kaybı: “hesaba katılmamak…”.
Karşılığında ne teklif edilirse edilsin, gevşememek ve teslim olmamak…
*****
İş zor…
Kabul…
Ancak bir takım komplo teorileri ve olumsuzlukları dillendirerek vazgeçilmeyecek ve bir kongre dönemiyle geçiştirilecek heveslere kurban edilmeyecek kadar kutsal ve de üzerimize vacip olan bir vazife sözü edilen…
İşi zorlaştıran şahsî ikbâl kaygıları…
Önce bunları söküp atmalıyız kafamızdan…
Bunun için de öncelikle iç yürüyüşün tamamlanması lâzım…
“Allahüekber!” deyip, anlamını idrak etmek ve buna paralel yapılacak bir iç yolculuk…
O zaman işimizin ne kadar kolaylaştığını göreceğiz.
Tenezzül etmediğimizde nasıl da şaşıracaklar…
Yüzlerine bakıp gülümseyeceğiz acı acı...
Yakın gelecekte düşecekleri zilleti haber verir gibi…
Bir ideal etrafında değil, menfaatler etrafında kümelenmiş bir politik organizasyona karşı bizlere tattırdıkları mağlûbiyet acılarına rağmen halen utanmadan o koltuklarda otursalar da onları asla ve kat’a yöneticilerimiz olarak kabul etmediğimizin işareti olacak bu gülümsemeler…
*****
Yol uzun, bir ömür için…
Bunu ülkücü olduğumuzda öğretmişlerdi bize…
“Ömürlerle sınırlı olmayan hedef”ti, “ülkü”nün bir tarifi de…
Bir yürüyüştür bu, önünde sonunda hedefe varılacak bir yürüyüş…
Sağa sola yalpalamadan ve “geriden gelen var mı?” diye bakmadan…
Yürüyoruz…
Mâzinin hatıralarını incitecek kadar, değerlerimizi yok saydıracak kadar, dünkü kavgamızın anlamını hiçe sayacak kadar gözlerimizi kamaştıran, aklımızı baştan alan bir ikbal beklentisinden ve marazî yönetme histerisinden zerre miktar eser olmayan bir yürüyüş bu…
Planlı bir yürüyüş bu.. planlı ve dik.. planlı ve idealist.. planlı ve tenezzülsüz.. planlı ve cesur.. planlı ve ahlâklı.. planlı ver tavizsiz.. planlı ve samimî, hasbî. bir yürüyüş bu…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi