Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Suat Başaran > Ders Çıkarmak

Ders Çıkarmak


 


“Vaktinde etkili yerlerdeyken hareketi neden düzeltmediniz?” suçlaması bu hareketteki gerçeklerden uzak ve insaftan yoksun değerlendirmelerden biridir…


Bu bakış açısı hareketteki sorunları belli bir dönemin sıkıntıları olarak görmekten kaynaklanır büyük oranda.


Bir yerde hareketin tarihî gelişiminden habersiz, tarihi idealize ederek bugünü sorgulayan yaklaşımdır söz konusu olan…


Halbuki bu harekette yapısal sorunlar çok daha eski ve köklüdür…


Buna bir de ideolojik sorunlar eklenince işin mahiyeti oldukça karmaşık bir hâl almıştır...


Her birimizin içinde yer aldığı süreci uzun uzadıya anlatmak sıkıcı olur…


*****


Bütün bunların ötesinde sözü edilen yaklaşımda iki temel hata daha vardır…


Birinci temel hata şudur:


Her şeyden evvel bir şeylerin değişmesi için uygun iklimin oluşması kadar uygun kafaların da ortaya çıkması gerekmektedir…


O kafalar da zamanla ve dersler çıkararak oluşuyor…


“Dün sen bu hataları yapmadın mı?” suçlaması bu noktada anlamını kaybediyor…


Dersler çıkarmak demek hata yapmış olmayı kabullenmektir bir yerde…


Onun için eleştirilmesi gerekenler, hata yapıp ders çıkartanlar değil, onlara vebalı muamelesi yaparak harekette yaşama hakkı bırakmayanlar olmalıdır…


*****


Bir insan hareketteki yanlışları ya bir muhataplık gelişince, ya da uygulamaları esnasında yapar…


Yani görev yapan insan görevi esnasında  yolunda gitmeyen belli şeylerin de farkına varır…


Ve sorun burada başlar.


Burada başlar çünkü, sözü edilen aksaklıkları dillendirdiği anda kendini liderin karşısında bulur…


Dolayısıyla harekette kendisine hayat hakkı tanınmaz…


Yöneticilik yapan birçok insan bu durumdan nasibini almıştır…


Ancak ne yazık ki bizde süreç şöyle algılanıyor:


“Bir şekilde dışlandığını hissedenler lidere saldırıyor ve gündemde kalabilmek için elinden gelen her şeyi yapıyor… Bu faaliyeti sırasında gelen teklifleri ya da sunulan imkânları kabul ederek başka bir oluşumda yer buldu buldu; bulamayınca bir şekilde yeniden lider tarafından kabul edilmenin yollarını arıyor ve bunun için de her türlü aşağılanmayı göze alıyor”…


İşte bu algı, gerek yönetimin zorlamasıyla ve gerekse muhatapların nefislerinin tetiklemesiyle habis bir ur gibi sardı bünyemizi…


Bugün harekette kalıp eleştiri yapanları, “sen zamanında şunları yapmadın mı?” diyerek suçlayanlar aynı algının zehirlediği dimağlardır…


Bu noktada insan sormadan edemiyor: “Ne yani, vaktinde hata yapan birinin, ömür boyu susması mı gerek?”


O zaman aksaklıkları kim dillendirecek?


*****


İkinci sakatlık da kişilere vehmedilen güçtür.


Halbuki bu harekette hiç kimse sanıldığı kadar güçlü değildir…


Güç bir şekilde liderde toplanıyor ve bunu da sağlayan bizleriz.


Yani gücün liderde toplanmasını sağlayan bizlerin biraz da geleneğin zorlamasıyla oluşan davranışlarımızdır…


Sonra da bu yapıp ettiklerimize hem kendimiz inanıyor hem de çevreyi inandırmaya çalışıyoruz…


Sonuçta esiri oluyoruz dilimizin…


Aşırı derecede kutsanan lider kutsanmaya paralel bir gücün de sahibi oluyor…


İlk çekirdek ayrılsa da oluşan-oluşturulan gücün çekimi hiçbir şekilde liderin çevresinin boş kalmamasını sağlıyor…


*****


Onun için girişte altı çizilen suçlamayı  insaf ölçüleri içinde yeniden gözden geçirmelidir ülküdaşlarımız….


Niyet üzüm yemek değilse o başka…


Bağcının kaderi zaten belli…


 


Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS