İftira…
Bir harekette hukuk yok olursa adalet de yok olur ve tabii dedikodu ve müfteriler azgın iştahlarını tatmin edecek bir yol bulur, fikir beyan etmekle kara çalmak, bilgi vermekle iftira atmak birbirine karışır. Müfteriler için bunlar arasıdaki farkın hiçbir ahlâkî değeri yoktur zaten, ahâlk onlar için ilkokulda girdikleri üç-beş dersten ibârettir.
Çünkü hukuk yoksa adalet de yok demektir ve aslında ortada hiçbir değer kalmamış demektir…
*****
Yalandan yere birbirimizi kandırmayalım, yalandan yere ulvî sıfatlarla techiz etmeyelim ve aslı astarı olmayan idealize karakterler üretmeyelim…
Ahlâk, kavram olarak sadece dillere pelesenk olmuş, sakız gibi aşufte ağızlarda çiğneniyor ve pervâsızca her yerde patlatılıyor…
Söylenenlerle yapılanlar, yüze başka gıyapta başka konuşmalar sadece ilişkileri değil şahsiyetleri de yıpratıyor…
Güya dâvâ adamlarıyız, kime sorsan idealistleriz…
Fakat, arkadaşının hukukunu koruyamayan -bırakın dâvâ adamlığını- adam bile değildir…
*****
Günümüzde artık hemen hemen herkese her ân ulaşmak mümkün…
Bir arkadaşımızla ilgili bizlere herhangi bir bilgi geldiğinde, teyit etmek birkaç dakikamıza ve beş- on kuruşumuza mâl olur…
Buna rağmen marazî bir arzuyla, hastalıklı bir iştah ile dedikoduları dinliyor, okuyor ve bu bilgiler doğrultusunda mahkûm ediyoruz sözde arkadaşımızı…
Karşılaştığımızda da hiçbir şey olmamış gibi sarılıyoruz onlara…
Yanlış anlaşılmasın, kendimi bu eylemden berî tutuyor değilim…
Son zamanlarda daha da dikkatli olmama rağmen, geçmişte aynı kusurları işlemişim şüphesiz.
*****
Birbirimizi yaraladığımızda bu yaralar sadece kendi bünyemizle sınırlı kalmıyor…
Bulaşıcı bir hastalık gibi bütün bir camianın fertlerini sarıp sarmalıyor, cerahat bütün bünyeyi sarıyor sarmalıyor. Dedikodu ve iftira denen maraz camianın bünyesinde mütemadiyen metastas yapıyor..
İftira atılmamış, kara çalınmamış tek bir ülkücü bırakmamak temel gaye sanki…
Herkes birbirinden şüphe ediyor…
Hiç kimse birbirini yeterince tanımadığı halde, herkes birbiri hakkında fikir ve kanaat sahibi…
Karanlıktaki şerefsizlere, karanlıktaki ahlâksızlara, karanlıktaki provokatörlere bu müsait iklimi kaşımak kalıyor sadece, onlar da keyifle kaşıyorlar, zevk alıyorlar…
*****
Şerefsizliğin bu kadarı tahammül sınırlarını zorluyor insanın…
Çünkü bu plânlı ve şuurlu olarak yapılıyor ve hareketin mensupları bu şerefsizliği engellemek için kıllarını kıpırdatmıyor!..
Bilmiyorlar ki marazî bir zevkle yayılmasına müsaade ve yardım ettikleri bu dedikodular sonunda onlara da uğrayacak, onları da boğacak…
*****
Bir zamanlar şahsımla ilgili dedikodu yapan biriyle yüzleştim, inanın yaklaşımını görünce onun adına ben utandım…
Böyle ülkücülük olmaz olsun dedim, kendi kendime…
Halen kendimle ilgili dedikodu yapanlarla yüzleşmek için her yolu deniyorum.
Açıkça adresimi yazıyorum ve her ülkücünün benden hesap sorma hakkı olduğunu beyan ederek onları benden hesap sormaya davet ediyorum…
Evet, her ülkücünün Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış biri olarak ülkücülüğe yakışmayan her davranışımla ilgili beni sorgulama hakları vardır…
Yapmazlarsa vebâl altındadırlar…
Ama bunu yapmayıp arkamdan konuşuyorlarsa onlarla büyük hesap günü geldiğinde hasaplaşacağız…
Dileyenle ve karşıma çıkmaya yüzü ve cesareti olanlarla bu dünyada da…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi