Biz Birbirimizi Hiç Sevmedik ki…
“Ben senin beni sevme ihtimalini sevdim” diyor ya ya şair; biz de birbirimiz hakkında kurduğumuz hayalleri sevdik…
Arkadaşlarımızı sevmedik asla biz!
İyi bir arabası olduğunda kıskandık…
Çok parası olduğunda arkasında konuştuk…
Büyük bir ev aldığında dedikodusunu yaptık…
Evet biz ülkücüyü sadece çile çekerken sevdik, düşkünken ya da öldüğünde…
Marazî bir sevgi bu, marazî ve yok edici...
Öl ki seveyim!
Düş ki derdine yanayım, destanlar düzeyim!
*****
Bakıyorum internet dünyasına; birbirinden bu kadar nefret eden, birbirine bu kadar “ölü eti sofrası” kuran ve bu sofralarda aksırıncaya, tıksırıncaya kadar iştahla yiyen başka bir topluluk var mı bilmiyorum…
Nefret sözcüğü bile yetersiz çoğu kez…
Anlaşılmaz bir kin…
Yoruldum…
Gerçekten ruhumun takâti azalıyor bu kini, bu tezvirâtı, bu sevgisizliğe şahit oldukça…
*****
“İnsanlardan kaçıp insanlığa, müslümanlardan kaçıp İslâm’a sığınmak” gibi…
Ülkücülerden kaçıp, ülkücülüğe sığınmak istiyor insan…
Kendi gönül ve zihin dünyamda idealize ettiğim ülkücülüğe…
Pratiği yok biliyorum, hatta fantastik olduğunu da kabul ediyorum…
İnsanın ruhunu dinginleştiren bir tatlı bir hûlya bu sadece, yalandan, fitneden, tezvirâttan, iftirâdan, önyargılardan, insafsızlıktan, idraksizlikten, tahammülsüzlükten, hesaptan, riyâdan sığınabileceğim bir tatlı bir hûyla…
.
*****
Sevgili Uğur Tarhan bir yazı yazdı…
“Siz Ülkücüleri Hiç Sevmediniz ki” idi başlığı…
AKP’liler haklı olarak hatırlatıyor ülkücüleri hiç sevmediklerini…
Ah sevgili kardeşim!
Ya biz?
Bizler birbirimizi sevdik mi?
Galip Ağabey’e rahmet olsun, “Biz aslında birbirimizi yeterince sevmeyi bilmiyoruz” demişti yıllar evvel...
Galip Ağabey göçeli uzun yıllar oldu, ama ülkücülerin cephesinde değişen bir şey yok…
Birbirimiz yeterince değil, sevmeyi bilmiyoruz..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi