MHP TÜRKİYENİN GELECEĞİDİR
Son günlerde Milliyetçi düşüncenin ve dolayısıyla MHP’nin bir geleceğinin olamayacağını geveleyenler çoğaldı…
Oysa bu ‘ehil kalemler’ sadece dünyadaki örneklerine bakarak Türkiye’de Ülkücü Hareketin oynadığı rolü ve ileride yerine getireceği hayati görevi görebilirlerdi …
*****
Eğer ülkemizde ‘etnik cinnet’ her yanı kaplamadıysa, ‘Kürt’ karşıtlığı üzerinde şekillenmiş bir Türk Milliyetçiliği ortalığı kasıp kavurmadıysa Türkiye bunu Ülkücü Harekete borçludur. Türk milletinin ve Ülkücü Hareket’in genlerinde ve geleneklerinde batılı bir‘klu klux klan’ vahşiliği olmamasına borçludur.
Etnik terörün azgınlaştığı ve buna paralel olarak ‘Kürtçü şımarıklığın’ zirveye ulaştığı günümüz Türkiye’sini sağduyulu değerlendirenler, MHP ve Ülkücü Görüş’ün gelecek günlerde şimdiye kadar yaptıklarının çok daha ötesinde bir rol üstleneceğini de çok daha iyi göreceklerdir…
Evet, etnik cinnetin önüne güçlü bir MHP ve güçlü bir Ülkücü Hareket geçebilir ancak…
Bunu görmemek, sadece bir görme bozukluğu veya sadece bir zekâ sorunu değildir.
Hele malûm zevat için hiç değildir.
Onlarınki tamamen bir temenninin ifadesidir:
“Bölünmek için, Türkiye’yi rahatça bölebilmek için MHP’nin yok olması gerektiğini bilmekten kaynaklanan bir temenninin”.
Yarın etnik kimliklere göre Türkiye yeniden düzenlemeye kalkışılınca “yok olmuş bir MHP” yerine nasıl bir “Milliyetçi Teşkilât” ortaya çıkacağını tahmin edebilen satılmış kafaların temennisidir bu…
*****
MHP Türkiye’nin geleceğinde var olmalıdır ve inşallah var olacaktır…
Türkiye bir Türk Devleti olarak ebediyen yaşayacaksa bunu sağlayacak yegâne fikriyat “Ülkücü Görüştür” çünkü…
Kurucusuna “Atatürk” soyadını uygun gören bir Millet, dolayısıyla da milliyetinin ve devletinin de adını belirlemiş demektir:
“Türk Milleti ve Türk Devleti”…
Bugün ağzında kelimeleri eveleyip geveleyenler, gençliklerinde ya saplandıkları yanlış bir ‘ümmet’ telâkkisinden ya da‘Enternasyonal’ den kurtulamayan şaşkınlardır…
Bu kafalar -sanki Sıffin’de kâfirlerle savaşılmış ya da bütün büyük savaşlar hayvanlara karşı yapılmış gibi- ya “hepimiz müslümanız bu kavga ne diye” diye veya “hepimiz insanız bu kavga ne diye” türküsünü çağırmaya devam ededursunlar, bölücüler ağızlarından salyalar akıtarak Türk topraklarını sahiplenmenin hesaplarını yapıyorlar…
Bu kafalar, PKK terörünü anlayamaz…
Bu kafalar , “Kürt Milletine ait bir fert” bilincine erişmiş bir gencin ‘kendi devletini’ kurma dışında hiçbir hedefle tatmin olmayacağını anlayamaz…
Bunlar halâ meselenin geldiği boyutu kavramaktan aciz…
Kürtçülerin en uzlaşmacı gözükenleri aslında en açık gözleri…
“Biz ayrılmak istemiyoruz” derken, “Doğu bizim; batıya da ortağız” diyorlar açıkça ve arsızca sırıtarak…
Bizim eblehler ise: “Bak görüyor musunuz onlar da ayrılmak istemiyor” diyorlar öküzleri kıskandıracak bir aymazlıkla…
Sonra da bizlere dönüp ideolojimizin eskiliği ve eksikliğinden dem vuruyorlar.
Evet bizim ideolojimiz eskidir:
Türk milletinin ve devletinin ilelebet varlığıdır…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi