
Üç Siyaset Tarzı
Birinci grup:
Sayın Genel Başkan’a inananlar…
Bu arkadaşlarımız Devlet Bey’in ya hareket için bir şans olduğuna inanırlar ya da Devlet Bey bu arkadaşlarımızın siyâsî velînimetleridir, kendilerinin siyasette yegâne varlık sebebidir.
Bilemeyiz…
Onun için birinci şıkka inanmak ve onların bu duruşunu, söylemleri doğrultusunda değerlendirmek zorundayız…
Bu açıdan bakıldığında bunlara söylenecek fazla bir şey olmadığı ortadadır…
*****
İkinci kesim, Genel Başkan’ın -en iyimser yorumla- yetersiz olduğunu bilir ve bunu tehlikesiz ortamlarda da dile getirirler, tedbiri elden bırakmazlar, eldeki bulguru kaybetmek istemezler.
Bu grubun belli bir kısmı “yetersiz ama başka da kimse yok” veya “yetmez ama evet” gibi -kendileri dahil-, hareketin tamamına hakaret niteliği taşıyan bir cümlenin arkasına sığınırlar…
Onlara göre ‘daha iyisi olmadığına göre’ mevcutla yürümek en akıllıca yoldur…
Ancak “daha iyisi” derken ölçütlerinin ne olduğunu ortaya koyamamaları ve “Daha iyiyi bulmanın metotları ne olmalıdır?” gibi hayati soruya anlamlı bir cevaplarının olmaması bu arkadaşların en büyük açmazlarıdır…
Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve Ülkücü Hareket’in bünyesinde bir tek dahi alternatif Genel Başkan adayı olmadığını söylemek, söyleyenin iyi niyetli olduğunu var sayarsak, mürd-i kıptînin şecaat arz etmesinden başka bir şey değildir. Diğer ihtimal, yani söyleyen kötü niyetli ise de, ona veya onlara “Sen hangi bayrağa hizmet ediyorsun?” diye sormak vâcip olur.
Bu sebeple “Başka kim var ki?” sorusu, hem abesle iştigâldir, hem sorumluluktan kaçmaktır, hem insanları bir şekilde ‘mevcuda mahkûm etmek’tir hem de bir nevi harekete yönelik bir manipülasyondur. Bütün bunlar ise Ülkücü hareketin hâricinde her şeye ve herkese hizmet eder.
İkinci grubun ikinci kesimi gelecekteki plânları için Genel Başkan’la bir dönem daha yürümenin hesabındadırlar.
Bunlara göre bu kongre Genel Başkan’ın son kongresi olacaktır… Ortalık bu kadar darmadağın ve herkes bir tarafa savrulmuşken Devlet Bey’in yanında yer alarak yarınlara güçlü bir şekilde hazırlanmak mümkündür. Yarınlara güçlü bir şekilde hazırlanmak demek, yarınlardaki kongrede de yerlerini sağalama almanın alt yapısını oluşturmaktır, profesyonel siyâset, profesyonel parti yöneticiliği, profesyonel milletvekilliği de tam olarak bu demektir.
“Peki, siz bu hesapları yaparken Türkiye ve MHP nereye gidecek?”
Bu görüşü savunan arkadaşlarımız, ülkenin baş döndürücü bir hızla çok tehlikeli bir girdaba sürüklendiğinin farkında değillerdir sanki. Ya da farkındalardır, fakat profesyonellikleri(!) öncelikler sıralamasında ilk sırada yer almaktadır.
‘’Aynı savrulma devam ettiği müddetçe elimizde ne kalacak?’’ sorusuna cevap bulmanın zorluğu bir tarafa, geçmişte aynı hesaplarla Genel Başkan’ın yanında yer alanların âkıbetleri, sözü edilen bakış açısının sakatlığını bütün çıplaklığıyla ortaya koyar…
Onun için “Bununla bir dönem daha gidelim sonra hallederiz “ diyenlerin bu söylemlerini bir kez daha gözden geçirmeleri gerekir.
*****
Son olarak…
‘’Genel Başkan bırakmalıdır’’ diyenler…
Benim de içinde bulunduğum bu grubun temel yaklaşımı -“mecelle”den ilham alarak-, zarar verenin terk edilmesinin, faydanın temin edilmesinden önce geldiğinin altını çizmektir.
Bu grup, olumsuzlukların tamamına yakınının şu veya bu şekilde Genel Başkan’dan kaynaklandığına inandığı için O’nun gitmesi dışında hiçbir faaliyetin içinde yer almazlar…
*****
Ya gelen daha kötü olursa?
Evet!
Bu da bir teorik ihtimaldir ve mevcudu savunanların en güçlü göründükleri yer burasıdır…
Yukarıdaki soruya vereceğimiz tek bir cevap vardır:
Evet!
Bu ihtimal mevcuttur…
Hatta teorik olarak daha da kötü olabilir…
Ancak bu sadece bir ihtimaldir ve tek ihtimal değildir…
Daha iyi olma ihtimali de vardır.
Burada bunu savunanlara sorulması gereken soru şudur:
Ya daha iyi olursa?
Ve tarih her zaman akıllı ve plânlı bir şekilde risk alanları yazar, mevcuda sarılıp onunla yetinenleri, hayalî bir “güzel günler göreceğiz” vaadi dağıtanları değil…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi