Haddini Bilmek…
Bir siyasi partinin genel başkanı Cumhurbaşkanlığı adaylığına kendini lâyık görmüyorsa yapması gereken tek bir ahlâki davranış vardır:
“Görevinden istifa etmek…”
*****
Siyasi partiler Devleti yönetmek için kurulur…
Partilerin genel başkanları, teorik olarak devletin en üst düzey yöneticisi olmaya tabii olarak aday kişilerdir…
Başbakanlık ya da Cumhurbaşkanlığı; fark etmez…
*****
Bu sebeple, bu iki makama kendini lâyık görmeyen kişi, bulunduğu koltuğu başka bir misyon için işgal ediyor demektir ki bu misyonun adı da:
“Ne pahasına olursa olsun partiyi iktidara taşımamak…”tır.
*****
Yüzlerce makale yazılsa ve binlerce delil gösterilse, yukarıdaki ifade kadar her şeyi açıkça ortaya koyamaz…
Sözü edilen ifadeyi kullanan kişi, “benim iktidar olma hedefim yok” diyor açık açık…Daha ne söylesin?!
*****
Nasıl bir kafa, söz konusu soruya, böylesi bir cevap verir…
Bunun mütevazilikle bir alâkası var mı?
İnsana sormazlar mı; “Siz memur musunuz?” diye…
Öyle ya, ancak bir memur üstlerinin makamı söz konusu edildiğinde böyle bir tavır gösterir…
*****
Yazık oluyor…
Gerçekten yazık oluyor…
İdealleri iğdiş edilmiş bir insan, dünyayı değiştirme iddiasındaki bir harekete liderlik ediyor…
Yazıklar olsun bize…
Yazıklar olsun halâ ondan bir şeyler bekleyene!
Yazıklar olsun…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi