Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Suat Başaran > ‘Üniversitede Dâvâ Adamı Olmak’ üzerine…

‘Üniversitede Dâvâ Adamı Olmak’ üzerine…


 


Gazete 2023’te Sayın İkbal Vurucu’nun ‘Üniversitede Dâvâ Adamı Olmak’ başlığıyla bir yazısı yayınlandı.


Sayın yazarın anlayışına sığınarak iki hususta itirazım olacaktır…


Önce şu cümle:


“Kendimizi ne ölçüde “eski nesil ülkücülerin” dünyayı ve olayları algılayışından kurtarabilirsek o ölçüde başarılı olacağımızdan şüphem yok”.


Bu cümlede, ‘eski nesil ülkücü’ kavramından neyin kastedildiği açıklanmamış maalesef…


Burada kasıt ‘dönem’ mi, yoksa ‘düşünce şekli’ mi?


Dönemse, bunun zaman aralığı nedir?


Yok kastedilen mantaliteyse bu mantalitenin de açıklanması gerekmektedir.


Örneklemelerle birlikte tabii…


‘Eski nesil ülkücüler’in dünyayı ve olayları algılama şeklini cidden merak ediyorum...


En azından kendimi ve yaşıtlarımı nerede konumlandırmam gerektiği noktasında da bir ölçüt olacaktır bu…


İkinci husus da Hukuk Fakültesi’ndeki ülkücülere ‘gruplarını dağıtmaları’ noktasındaki telkinin mantığı:


“Öncelikle bize örgütlü yapımızdan dolayı baskı ve şiddet uygulanıyorsa bu örgütlenmelere gitmeyelim. Bu asla bir korkaklık değildir. Sadece mücadele yönteminin değiştirilmesidir. Mücadelemizi üniversitede okumamızın da asli işlevi olan eğitim alanına odaklamalıyız. Mesela biz bu okulda “azınlıktaysak” derslerimize her zamankinden daha fazla yoğunlaşmalıyız ve hem bölümümüzde hem de fakültemiz ve üniversitemizde birinci, ikinci, üçüncü olalım. En iyi şekilde kendimizi yetiştirelim. Emin olun ki bu PKK’lılara ve bizi desteklemeyen yönetimlere en iyi ders olacaktır. Biz kendimizi en iyi şekilde yetiştirdikten sonra bir akademisyen olduğumuzda, avukat olduğumuzda şikâyetçi olduğumuz durumu değiştirmek için elimizde çok daha fazla imkân olacak.”…


*****


12 Eylül döneminde de yukarıdaki mantık çerçevesinde hareket eden insanlar oldu…


Şu anda Türkiye’yi yönetiyorlar…


Meseleye bu açıdan yaklaşırsak yanlış bir metot gibi durmuyor…


Peki gerçekten öyle mi?


Bu tavır ülkücüler tarafından strateji olarak benimsenebilir mi?


Tartışılabilir bir konu elbette…


Belki eski kafalı olmamdan olacak, ‘Bayrak gösterme’yi ülkücü mücadelenin olmazsa olmazı olarak görüyorum…


Bunu sadece geleneğin kutsanması ve geçmiş mücadelenin anlamsızlaştırılmaması adına değil, ülkücü tavrın gereği olarak savunuyorum…


Üniversitedeki karşı gruptan çekinen yarın hiçbir mücadelede direnç gösteremez çünkü…


‘Şiddete başvurmayan’ bir mücadele yöntemini anlayabilirim...


Saldırıya uğrasa bile teröre tevessül etmemeyi alkışlarım elbette…


Ancak geri çekilmeyi asla…


Hele ‘tamamen kitaplara gömülme’yi ‘ülkücü tavır’ olarak kabul etmem mümkün değildir...


*****


Türk milliyetçisi olan, vatanını milletini seven herkesin ‘ülkücü olmak’ gibi bir mecburiyeti yoktur…


Okulunu iyi dereceyle bitirir ve ülkesine hizmet eder…


Bu sebeple: “Ülkücü olup başınızı belâya sokmayın, okuyun adam olun! Bu şekilde ülkenize ve milletinize daha iyi hizmet edersiniz” telkininin, çok daha tutarlı olacağı kanaati taşıyorum… İtirazım, bu metotla ‘ülkücü’ sıfatının yan yana durmasına, durabileceğine inanılmasına…


*****


Ülkücülük gerçekten meşakkatli bir iştir ve tarih boyunca böyle olagelmiştir…


Bu yola girecekler bunu bilmeliler…


Ülkücü milletini ısıtmak için yanmasını bilen insandır…


Bu benim fikrim ya da arzum değil, tarihin en büyük hakikatidir…


‘Gücümüz yetmiyor’ diye bu büyük hakikati gölgelemeyelim, bırakalım da ‘ülkücülük’ o yüce makamda kalsın…


Yeni isimler bulalım kendimize…


İnanın bu çok daha ilkeli bir davranış olur…


 


Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS