
Neden Korkuyoruz?
Endişeyle izliyoruz gelişmeleri…
Kaygıdan da öte korkuyoruz…
Oysa, devletlilerimiz ve âkil köşe yazarlarımız gelecekten çok umutlu…
Biz neden korkuyoruz?
Ehvamlar mı yoksa korkularımızı besleyen?
Yoksa 'doğuştan gelen bir korkaklık' ya da 'genlerimize işleyen kötümserlik' mi kaygılara boğan bizleri?
Koskoca Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve diğer üst düzey yöneticilerimiz farkına varamıyor tehlikelerin de sadece bizler mi görebiliyoruz?
Onların gelecek noktasında bu kadar iyimser olmalarına karşın bizler neden yeis içindeyiz?
Aslında çok basit:
Korkularımızın sebebi mevcut yönetim…
Yanlış anlaşılmasın…
Mevcut iktidarı yetersiz ya da art niyetli gördüğümüzden değil…
Onların daha evvelkileri aşağılayıp teşhir etmeleridir korkularımızı yeşerten…
Bu teşhir bir gerçekle de yüzleşmemizi sağladı:
Devlet yöneticileri, öyle ciddiye alınacak adamlar değillermiş!..
Bir sürü hatalar yapmışlar ve hatta terörü bizzat kendileri beslemişler…
Yani sözün özü: Devlet adamları ihanet edebiliyormuş…
Peki daha evvelkiler ihanet(!) edebilmişse vatana, bunların etmemesi için bir sebep var mı?
O yüzden bunların 'devlet politikası', 'milli çıkarlar' gibi süslü cümlelerle bizlere anlattıklarını aynı mantıkla değerlendirmek durumundayız…
Demek ki, dün çizilen 'devlet politikaları' ve 'kırmızı çizgiler' ne kadar ciddiyse, bugünkülerin çizdikleri o kadar ciddidir!..
Dünkü yöneticilerimizin aldıkları tedbirler ne kadar hukukî ise bunlarınki de öyle!..
Dün yapılanlar ne kadar doğru ise, bugün yapılanlar o kadar doğru!..
İşte bu yüzden ödümüz kopuyor…
'Devlet' yok çünkü…
'Devletçilik oynayanlar' var…
Ve en vahimi, yıllarca 'dış güçler' olarak bellediklerimiz meğerse 'iç güçler'miş…
Aklı olan korkmaz mı?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi