Kızgınlık Asabiyenin Sonucudur
Kızgınlık asabiyenin sonucudur.
Dâvâ adamının kini olur.
Kini ve dâvâsı…
Gerekirse asırlar boyu sürecek ve nesilden nesillere aktarılacak bir kin.
Ancak bir dâvâsı olan bu kini taşıyabilir.
Ancak bir dâvâsı olan kinini saklar sabrının içerisine.
Asla göstermez…
Anlık öfke patlamaları, hesapsız kitapsız çıkışlar gösterilmez düşmana karşı…
Öfke asabiyenin konusu, kin dâvâ sahiplerinin harcıdır.
*****
Karşımızdaki yüzlerce yıllık hesaplaşmadır.
İçlerinde yüzlerce yılın kini var.
İçimizde yaşıyorlar, güçsüz olduklarında yaltaklanıyor, güç kazandıklarında ısırarak adım adım ilerliyorlar.
Bizim imkânlarımızla, bizlerin sırtından…
Uyuşukluğumuzun, nemelâzımcılığımızın, boş vermişliğimizin ve dahası aptalca bir kendine güvenmenin sonucu bunlar.
*****
Artık uyanmanın zaman ı gelmedi mi?
Bizim sandığımız hiçbir şey bizim değil aslında.
Bütün değerlerimiz için yeniden savaşmamız gerekiyor.
Sadece kendimize güvenerek, bizim kurguladığımız değerler uğruna.
Varsaydığımız değerler, aslında yok çünkü.
Ne ordu, ne polis, ne devlet…
Yok; hiçbiri yok.
Olsaydı zaten biz oralarda olurduk.
Karar mekanizmalarında bizim gibi düşünenler olurdu.
Ve ihanet sarmalıyla kuşatılmazdı ülke.
Oysa sadece ölmek için kullanıyorlar bizim gibileri.
Bizim gibiler sadece savaşıyor, şehit oluyor ya da bir köşeye bırakılıyorlar sessizce.
*****
Bırakalım öfke kusmayı onun için.
Bırakalım günlük kızgınlıklar içinde didinmeyi.
Tarihimiz ve şehitlerimize her gün hakaret eden bütün zevâtı teker teker not edelim sadece.
Onları ve şakşakçılarını affetmemek üzere yerleştirelim kin depomuza.
Sonra da kenetlenelim bir birimizle tek vücut olarak.
Sahip çıkalım teşkilâtlarımıza namusumuz gibi.
Namusumuz gibi koruyalım onları.
Gerisi kendiliğinden gelecektir; inanın!
*****
“Sevgi varken kin niye?” diyebilir birileri.
“Sevgimizi büyütelim” diyebilir.
Amennâ!
Tabii ki sevgimiz de olacak.
Ancak unutmayalım ki,
Mü’minin yüreğinde sadece cennet arzusu yoktur.
Cehennem korkusuyla anlam kazanır o arzu ve sevgi…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi