Başörtüsü…
Bizim dönemimizde başörtüsü takanlar bir dünya görüşünün insanlarıydı.
Hâl ve hareketleri, tavırları, ilişkileri başörtüleriyle tam bir uyum ve âhenk içindeydi.
Ne boya küpüne girmiş olarak görürdünüz onları ne de sarmaş dolaş sokakta sevgilileriyle öpüşürken.
*****
Başörtüsü bir “özgürlük sembolü” hâline gelince, içindekiler de özgürleştiler hâliyle.
Büyük ihtimalle “bir dünya görüşüne sahip olanlar” yeniden bir kıyafet seçmek zorunda kalacaklar kendilerine; kendilerini bu ‘özgürlükçü’ hanımlardan ayırt edebilmek için.
*****
Başörtüsü bir özgürlük alanıysa eğer ve tamamen bir zevki ifade ediyorsa diyecek bir şey yoktur.
Böyle bir tutum karşısında tavır ve davranışlarda tutarlılık aranmaz.
Başörtüsü takıp, dansözlük de yapar, sâkîlik de...
******
Bizler başörtüsüne inanç hürriyeti açısından baktığımız ve bu inancı İslâm inancı olarak algıladığımız için, meseleyi önemsiyoruz.
Önemsiyoruz, çünkü bu mesele toplumsal barışımız ve sosyal dokumuz açısından hayatî öneme sahiptir.
Yıllar yılı İslâm’ın ‘erkek’ yorumu, kadınları bir şekilde tecride yöneltmiştir.
Kur’an âyetlerinden ziyâde ne kadarı sahih olduğu bilinmeyen -belki de binlerce- hadisler esas kabul edilmiştir.
Bugün İslâm Dünyası’nda gördüğümüz çeşitli kadın tesettürleri bu yorumların ulaşacağı noktaları göstermesi açısından ibret vericidir.
Bir coğrafyada “İslâmî Kıyafet” diye sunulan öbür coğrafyada taşlanma sebebi olabiliyor.
*****
Başörtüsü üzerinde yasak devam ettiği günlerde bu konuda kalem oynatmak zordu.
Zordu, çünkü zulmün olduğu yerde yanlış anlaşılabilirdi yazılanlar.
Şimdi, şükürler olsun ki bu anlamsız yasak kalktı.
‘Kadının Toplumdaki Yeri’ çok daha sağlıklı tartışılabilir artık.
Çok büyük bir hadis külliyatı yeniden gözden geçirilip kadınları erkek boyunduruğundan çıkaracak bir zemin bulunabilir inşallah.
Tabi ki burada en büyük iş kadın âlimlere düşüyor.
Yıllar yılı Kur’an’ın ‘erkek yorumu’nun onlara revâ gördüğü mahrem alanı -yine Kur’an eksenli- genişletebilmeyi başarıp başaramayacaklarını hep beraber göreceğiz.
İnşallah bu dikenli yoldan alınlarının akıyla çıkarlar…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi