Ey İstanbul!
Yine bir klâsik seyrettik.
Devlet Bahçeli klâsiği.
Bu noktada, şaşıranlara şaşıyorum.
*****
Kimsenin pek tanımadığı biri aday edildi.
Paylaşım sitelerindeki yorumlara bakıyorum:
Aday, ülkücü değilmiş…
Bir fotoğraf dolaştırılıyor ve altına yorumlar yapılıyor.
Ne hale geldik.
Alenen aşağılanıyor bir insan.
Neden?
Ne yaptı?
Onlarca ülkücünün aday olduğu bir makama, şahsi ilişkilerini devreye sokarak mı oturdu?
Zorla bir hakka tecavüz mü etti?
Ne yaptı?
“Haddim değil” mi demeliydi?
Ona bu makamı teklif edenlerin işgal ettiği makamlara bakan, sözünü ettiğimiz kişinin özgeçmişine sahip biri kendini yetersiz mi görür yoksa özgüven patlaması mı yaşar?
*****
Ey İstanbul!
Kendini kandırma.
Suçu başkalarına atma boşu boşuna.
Koskoca İstanbul’da kaç aday adayı vardı, bir araştır.
Sonra da kazanma şansımız olsaydı aday adaylarının sayısı kaç olurdu; bir hesap et.
Daha son geç klavyenin başına ve ne yazacaksan yaz.
*****
Başa kendimi koyarak diyorum ki:
Ey İstanbul! Suç bizlerin.
Teferruata girip eski defterleri açmanın faydası yok.
Gelin bu suça yeni suçlar eklemeyelim.
Bu seçim döneminde didişmeyi bırakalım ve çalışalım.
Seçimden sonra konuşacak sözümüz olsun, yüzümüz olsun.
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi