Cengiz…
Ne güzel sessiz sessiz ölüyorduk Cengiz.
Kimimiz kanserden, kalp krizinden kimimiz.
Sessiz sessiz çekiliyorduk dünyadan.
Sen, bizlere çok âşina bir şekilde bir kahpe kurşunla öldün ve sessiz ölümlerin iç çekişlerinin ortasına bir ölüm çığlığı bırakarak ölümün sesi oldun.
Zamanımıydı be Cengiz?
Ne güzel sessiz sessiz ölüyorduk.
İllâ fotoğraflaman mı gerekiyordu?.
İllâ bütün âleme göstermek zorunda mıydın?
Uyuşmuş ve kanıksamış beyinlere ilân etmen mi gerekiyordu;
Ülkücülerin öldüğü gerçeğini, berâberinde bir çok değeri taşıyarak göç etmeye başladıklarını bu dünyadan?
*****
Sosyal medya yıkılıyor.
Kardeşlerin feryat ediyor arkandan.
Samimî, candan; intikam çağrıları yükseliyor.
Ancak,
Ne hazindir ki, şehadetin bile tek vücut yapmaya yetmedi ülkücüleri.
Senin üzerinden birbirlerini itham etmekten geri kalmıyor, geride bıraktıkların.
Biz böyle mi uğurlardık şehitlerimizi?
Birbirimize suç atmaya mı çalışırdık şehitlerimizin kanı kurumadan?
Siyasî hesaplara mı dalardık toprağa koymadan canımızdan kopan canları?
*****
Evet Şehidim.
İşi bozdun.
Kafalarını kuma gömenlerin gözüne soktun bir gerçeği.
“Ülkücüler ölüyor!” dedin son bir çığlıkla.
Diğer gerçeği Şehâdetin karşısındaki tutumlarıyla kimi dostlarımız gösterdi.
Daha, kanın kurumadan lüzumsuz tartışmalar açarak yaptılar bunu da:
“Şehadet bile bizleri tek vücut yapmaya yetmiyor”.
*****
Yoksa sadece “ülkücüler ölüyor” gerçeğini haykırmadın mı şehâdetinle?
Yoksa, kabul etmek istemediğimiz bir gerçeği de mi haykırdın?
Dile almak istemediğimiz o büyük gerçeği.
Yoksa…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi