Şartlı Sevgi
Alışkanlık haline getirdi kimi arkadaşlarımız...
Son örneklerini Berkin Elvan olayında görüyoruz...
Bir çok ülküdaşımız insan olmanın gereği olarak tepkilerini gösteriyorlar...
Hemen itirazlar başlıyor:
“Onlar Serap için gözyaşı döktüler mi? Şehitlerimize ağladılar mı?”
*****
Birileri Mısır’daki Esma’ya ağıt mı yaktı, kimileri bilmem neredeki bir zulmü mü kınadı?!
“Doğu Türkistan için de ağıt yaksanıza!, Kerkük için de yürüsenize!” sitem ve suçlamaları sökün ediveriyor…
*****
Eylemsizliğin insanları soktuğu “yaşlı insan aksiliğidir” bu durum...
Adama demezler mi, “Onlar için de sen ağıt yak, sen yürüyüver bir zahmet”
*****
İnsanlar en hassas oldukları yerlerden acı çekerler…
Doğrudur; bu ülkedeki insanların hassasiyetleri siyâsî yönlendirmelerle farklılaşmıştır.
Öncelikler her kesim için ayrıdır artık.
Ayrıca bir yönüyle de doğal bir şeydir sözü edilen.
Ancak, vicdan denen bir şey vardır.
Acıma duygusunun şartı mı olur?
Gözyaşı dökmek irâdî midir?
Bırakalım acı çeken duygularını ifade etsin...
Birilerinin duyarsızlık ne kadar haklarıysa, diğerlerinin duyarlılık haklarıdır...
Kimse kimseye “haydi bayrağını kap gel!” ya da “sen neden benim gibi acı çekmiyorsun?” demiyor zaten…
*****
Belki de muhataplarımızı kıskanıyoruz...
Belki de kendi hassasiyetlerimize dokunulduğunda onlar kadar ses getiren eylemler yapamamanın ezikliği var içimizde…
*****
Hayır kınamıyorum.
Eylemsizliği bir siyâsî tavır olarak benimseyebilir insan.
Gerginlik siyaseti olarak görebilir; en mâsum hak aramayı bile.
Büyük sokak gösterilerini Türkiye’nin hassas dengeleri için zararlı addedebilir.
Bunlara bir şey dediğim yok…
Yeter ki vicdanlarımızı karartmayalım...
“Zulüm kime yapılırsa yapılsın, zulümdur” düsturunu kabul edelim.
Velev ki onlar bizim acılarımıza saygı göstermesin...
Velev ki bize düşman olsunlar...
Fark etmez...
Ülkücünün yüreği ve vicdanı her türlü şarttan âzâde olmalıdır...
Bizim en bariz ayırt edici özelliklerimizden birsidir bu…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi