Bu Adamları Tanımak ve Yeniden Tanımlamak Zorundayız...
Geçenlerde, yandaşlardan biri Devlet Bey’i eleştiren bir yazı yazdı.
Devlet Bey’in boş konuştuğunu ve değerlendirmelerinden utanç duyduğunu belirtti.
Peki Kur’an âyetleriyle dalga geçenlere karşı hassasiyeti uyanmayan ve bu edepsizlikle alakalı olarak kalem oynatmayan yazarımızı bu derece öfkelendiren neydi?
Cevabı basit:
Sayın Genel Başkan’ın Tayyib Bey’in Cumhurbaşkanlığına karşı olduğunu söylemesi.
Devlet Bey, eleştirisini ırk, mezhep veya yaşam tarzı üzerinden yapsaydı, sayın yazar utancında haklı olabilirdi.
Oysa, Sayın Bahçeli’nin bu değerlendirmesinin Tayyib Bey’in inançlarından dolayı değil, hakkındaki iddialar sebebiyle olduğu ortadadır.
“Hakkında bu kadar yolsuzluk iddiası olan birinin aklanmadan Cumhurbaşkanı adayı olması doğru değildir” şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşımı utanç verici bulan yazarın, utancın ne olduğunu unuttuğu açıktır.
Unutmasaydı, savunduğu adamın “Ağzından salya akıyor” hakareti karşısında müktesebatı gereği islâmî bir iki kelâm ederdi en azından...
Aslına bakarsanız utanç duyması gerekenler asıl bizleriz, bu zevâtı yıllar yılı samimî mü’minler olarak gören bizler…
*****
Seneler boyunca “Sağ” kavramı içerisinde konumlandırdığımız ve “Sol”a nazaran kendimize yakın gördüğümüz bu sözünü ettiğimiz zevâtı yeniden değerlendirmenin vakti gelmiştir.
Gelmiştir, çünkü ne yazık ki halen samimi ülküdaşlarımızı etkilemeye ve maalesef yönlendirmeye muktedirler.
Bunları teşhir etmek ve tavırlarının islâmî kaygılarla uzaktan yakından bir alakası olmadığını göstermek borcundayız.
O zaman mütedeyyin sanılan, ilmine, ahlâkına, irfanına saygı duyulan âllâemelerin geldikleri yeni noktanın ulaştıkları refah seviyesiyle alâkalı olduğunu görecektir insanlarımız.
O zaman “Sizin tanrınız ayaklarımın altındadır” diyen Muhyiddin Arâbi’nin meşhur tespitini daha iyi anlayacağız.
O dönemden bugüne hiçbir şeyin değişmediğini de…
*****
Evet, bu insanları yakından tanımak ve yeniden tanımlamak zorundayız
Tabi ki önce Kur’an’la disiplinli bir şekilde hemhal olma şartıyla.
Bunların dinle alâkalarının kalmadığını anlamak için müracaat edeceğimiz yer Kur’an’dır çünkü.
*****
Ne yazık ki din, ilmini menfaatlerine satanlar eliyle birleştirici özelliğini kaybediyor.
‘Hizmet’le hükümet arasındaki son kavga bunun en büyük örneğidir.
Böyle bir kavgada rahmet kapısı olan ‘din’in, birbirini boğazlamak isteyen müslümanların referans aldıkları kaynak haline dönüşeceği aşikârdır.
Örneklerini çevre ülkelerde dehşetle seyrettiğimiz gibi.
Bu sebeple ülkücü hareket olarak ilk işimiz kendi dini yorumumuzu ortaya koyarak ortalıkta dolanan ‘dinci’lerden kendimizi soyutlamaktır.
O vakit anlayacağız ki, karşımızda zannettiğimiz mü’minler yoktur.
O vakit anlayacağız ki, karşımızda Kur’an âşıkları, Resulullah dostları yoktur.
Ve o vakit bileceğiz ki, karşımızdakiler Ümeyyeoğulları’nın günümüz temsilcileridir...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi