'Can alınan çarşıda kardeşim sattı beni'
Tıpkı Selanik’in tek kurşun atılmadan Yunanlılara teslim edilmesi veya düzenli ordumuzun Bulgar çetelerinin önünde İstanbul önlerine kadar çekilmesi gibi millî tarihin utanç verici sayfalarından birisidir Boraltan Köprüsü faciası... Okurken insanlığınızdan utanıyorsunuz...
Türkiye’nin sınır karakoluna sığınmış yüz elli civarında ‘Sovyetler vatandaşı’ Türk... Ruslar derhal iadelerini istiyor... Karakol komutanı ‘Millî Şef’in Ankara’sına soruyor... Ankara’dan gecikmeden cevap geliyor: “İade edin!..” Sınırı geçer geçmez kurşuna dizileceklerini bilen karakol komutanı inanamıyor ve emri tekrar tekrar teyit ettiriyor... Ankara’da tereddüt yok!..
Ve tarihin en dramatik yolculuklarından birisi başlıyor Aras nehri üzerinde... Sığınmacı Türkler’in “Bizi Ruslara teslim etmeyin, bari siz öldürün” yakarışları da fayda etmiyor... Çaresiz bir şekilde sınırın ötesine geçerken, eşyalarını Türkiye tarafında bırakıyorlar ağlaya ağlaya... Kardeşin kardeşe ihanetini çözemeden sınırın ötesinde, kendilerini teslim eden askerlerin gözleri önünde Stalin’in Kızılordusu’na bağlı askerler tarafından kurşuna diziliyorlar... Geriye bir rivayet kalıyor: Olayı içine sindiremeyen Türk karakol komutanı evine gidiyor ve kafasına kurşun sıkarak intihar ediyor...
Önceki gün Mardin Dargeçit’te bir korucu daha şehit edildi... Mehmet Uğurtay ‘çözüm süreci’ başladığından beri ismi ‘infaz listesi’nde yer alan sekizinci şehit... Aynı zamanda servis şoförlüğü yapan Uğurtay öğrencilerin gözü önünde katledildi... Ne tuhaf değil mi, bu süreci savunanların hiç utanmadan “Şehit haberleri gelmiyorya, kan dökülmüyor, analar ağlamıyor ya” diye algı yönetmeye çalıştıkları bir dönemde, yalnızlığın kucağına itilmiş korucular tek tek vuruluyor...
Herhalde muktedirler, korucuyu insandan, onun kanını kandan, analarını anadan saymıyorlar!.. PKK’nın ele geçirdiği belediyelerin sınırları içindeki şehitlik tabelalarının söküleceği haberleri gelirken, şehit düşen koruculara rağmen “Şehit haberleri gelmiyor” diye başarı hikâyesi anlatan iradeye göre, şehit kimdir, terörizm nedir acaba? Hiç etkilenmediklerine ve ağız tatlarını bozmadıklarına göre, yoksa onlar da Şivan Perver’in o şarkısındaki gibi, “Satılmıştır, vatan hainidir, aslını inkâr edendir, kalleştir, kardeşini öldürendir” şeklinde mi bakıyorlar koruculara?
İktidarın Apo’yla anlaşmasından sonra âdeta ortada kalan korucuların dramı işte o Boraltan faciasını çağrıştırıyor nedense... Tarihimize bir utanç sayfası daha ilişiyor... Süreç sonrası Şırnak’ta şehit edilen altıncı korucu Hasan Ercan’dan sonra şu notları düşmüştüm: “PKK açısından korucular, asker ve polisten daha büyük düşmandı!.. Çünkü onlar, satılmış, işbirlikçi ve haindi!.. Şimdiye kadar iki bine yakın şehit verdiler... Katledilen çocukları ve diğer aile fertleri bu sayıya dahil değildi... Asker ve polis için tayin vardı ama onlar için yoktu... Hepsi devletlerini ve ailelerini korumak için adı ‘geçici’olsa bile hayat boyu savaşmak zorundaydı...
Çocukları doğru dürüst okullara gidemediler... Gittikleri okullarda ‘asimile’ muamelesi gördüler, aşağılandılar, şiddete maruz kaldılar... PKK’ya destek veren köyler kaçakçılık dolayısıyla zenginleşirken, korucu köyleri sefalete terk edildi...
Ankara’dakilerin direnmeyi bıraktığı yerde korucular ‘direnme’yi bırakmadılar... Omuz omuza mücadele verdikleri devletin güvenlik güçleri nizamiyenin içine hapsedilmişken kendilerini koruma düşüncesiyle PKK’nın ‘af ve işbirliği’ çağrısına kulak vermek de bir ihtimal olabilirdi... Terhisi, tezkeresi, tayini olmayan ve kendileri ve aileleri adına kuşaklar boyu sürecek maddî ve manevî riski üzerlerine alan korucular yalnızlıklarına rağmen direnmeyi tercih ettiler... Yıllardır, kanları canları pahasına mücadele ettikleri PKK’lılar için burunlarının dibine anıt mezarlar dikilirken, kendi mezarlıkları ‘garipler mezarlığı’na dönüşmüşken, onlara ‘kalleş, vatan haini’ sıfatlarını lâyık görenler baş tacı edilirken, onlar bir ‘kan dâvâsı’nın tarafı gibi teker teker katlediliyorlar... Artık bölgede hâkimiyet kurmuş ve sokakları devlete sadık unsurlara dar etmiş olan PKK’yla silahlı mücadeleye girmeleri durumunda hangi suçlarla itham edileceklerini; provokatörlükle ve çözüm sürecini sabote etmekle suçlanacaklarını biliyorlar... ‘Kırk satır, kırk katır’ arasına sıkıştırılmış bir hayatı sürdürmeye çalışıyorlar... PKK’nın öldürülecek korucuları sıraya dizdiği ‘infaz listeleri’nin varlığı ise Ankara’dakilerin çok umurunda görünmüyor... Ve onların şahsında bir devlet, sadece sadık evlatlarını değil, zorluklar içinde direnen kahramanlarını değil, bu topraklar üzerindeki varlığını ve egemenliğini riske atıyor... Şivanları dost tutan bir kafa civanları feda ediyor!..”
Tüm bu yaşananlar Boraltan’dan daha mı az haysiyet kırıcı sizce? Ne diyordu Boraltan’ın şairi: “Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni/ Can alınan çarşıda kardeşim sattı beni...”
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi