Hangi yol daha uzun? Hangi köprü daha yüksek?
Hangi yol daha uzun? 20 bin kilometrelik duble yollarınız mı? Yoksa 146 kilometrelik Diyarbakır-Bingöl arası mı? Hangisiyle daha çok övünmek gerekiyor?
Hangi para rezervi ‘mânen’ daha büyük? 2000 öncesine hava basmaya yarayan Merkez Bankası rezervleri mi? Yoksa bir türlü ‘sıfırlanamayan’ aile içi rezervler mi?
Hangi putlar daha kırılası? Hz. İbrahim’in kırdıkları mı? Yoksa insanların içinden “Çalıyor ama çalışıyor, kim çalmıyor ki” diye seslenen, “Bunlar giderse istikrar bozulur, aç kalırsınız” diye vesvese salan putlar mı?
Hangi korku daha alçaltıcı? Makam, mevki ve mülk kaybetme endişesiyle idareci karşısında kuyruğu kıstırmaya sebep olan el-etek öpücü korku mu? Yoksa görülen haksızlıklar karşısında dilsiz şeytanlığın ahirette doğuracağı sonuç korkusu mu?
Hangi köprü daha yüksek? Yandaşların arazi yağmalarına da yol açan üçüncü köprü mü? Yoksa bir milleti oluşturan fertler arasında şimdilerde zedelenmeye yüz tutmuş gönül köprüleri mi?
Hangisi daha büyük? Üçüncü havaalanı mı? Yoksa bölge bölge, zaman zaman ve iklim iklim değişen ‘üç yüzlü’ siyaset mi?
Hangisi daha uhrevî? Haramî çeşmelerinden alınan ve dile dolanıp bir türlü bozulmayan abdest mi? Yoksa hiçbir dünyevî kaygıya esir düşmeden Allah’a yönelen masum yakarış mı?
Hangisi daha adil? “Bir kavme olan düşmanlığı kendisini onlara karşı adaletsizliğe sevk etmeyen” idareci mi? Yoksa ‘dar’ül harp’ hükümleri uyarınca insanları kendinden olan ve olmayan diye ayıran, makamları ve dünyalıkları bu savaşta tek elde tutulması gerekli silah gibi gören mi?
Hangi havuz daha ak? Bitmez tükenmez iştah ve hırsla kamu malına çöken, sanki bir mağarada toplanmışçasına küstahlık ve şımarıklık içinde ganimet paylaşan dönem haramîlerinin ‘medya ve siyasetçi besleme’havuzları mı? Yoksa Eyyûb el-Ensarî plajı mı?
Hangisi daha ahlâklı veya daha ahlâksız? Travestilikten veya fahişelikten geçinen mi? Yoksa milletin namusuna musallat olmuş ‘yol yapıcı yolsuz’a dokunmayan, hatta sahip çıkan mı?
Hangisi daha dürüst? ‘Emrolunduğu gibi dosdoğru’ olan mı? Yoksa şerefi, haysiyeti, namusu işportaya düşürüp, sonra da hiçbir şey olmamış gibi herkesten çok sesi çıkan mı?
Hangi lobi daha tehlikeli? Faiz lobisi mi? Caiz lobisi mi? Hamili kart her şeye haiz lobisi mi?
Hangi hoca takımı dava evlâ? Daima hakkı seslendiren ve temsil ettiği ilmin, idarecinin kılıcından daha kutsal olduğunu bilen ve sonunu düşünmeden gerçeği haykıran mı? Yoksa daha çok ehl-i sünnete sokuşturulmuş ‘idareci yamaklığı’nı dinin kendisi gibi sunan ve kılıcın gölgesinde ‘uçkura göre’ fetva veren mi?
Hangi vicdan daha üstün? Kötülüğü ve haksızlığı başkasından da esirgeyen, kendince ‘istikamet üzere’ olan ve zalime baş kaldıran mı? Başkasının uğradığı zulüm ve adaletsizlik karşısında sözde dinî, siyasî veya başka gerekçelerle susmayı tercih eden, hatta onaylayan mı?
Hangisi daha muhafazakâr? O tarumar olduğundan hiçbir değerinin anlamı kalmayacağını, hiçbir değerini savunamayacağını ve yaşayamayacağını bilen ve öncelikle vatanını muhafaza eden mi? Yoksa yere batasıca mevzilerini ve dünyalıklarını muhafaza etmeyi öncelikli sayan mı?
Milletçe kırılacak daha ne çok putumuz var!.. İsmail olmaya meraklı çok da, İbrahim yok!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi