O dindaşlar...
Daha önce defalarca aynı delikten sokulduğu hâlde, sahabe ismi verilmiş plajlarda, binlerce mil ötede göbeğini bronzlaştırma hülyasıyla milyonlarca dolar tokatlanan dindaşlar!..
Haksızlık kendilerine yapıldığında kıyameti koparan ama başkasına yapıldığında gizli/açık haz duyan, çalan başkası olunca yeri göğü inleten ama kendilerinden olunca ‘kutsiyet’ atfeden dindaşlar!..
Yalan söylemeyi, vaadini yerine getirmemeyi ve emanete ihanet etmeyi münafıklık alâmeti sayan Peygamber’e inandıklarını söyledikleri hâlde, ‘yalancıların şahı’nı sırtında taşıyan dindaşlar!..
Tekbir getirerek kafa kesen, kestikleri kafalarla top oynayan, İslâm’ın imajına belki yüzlerce yılda düzelemeyecek gölge düşüren sözde ‘İslâmî’ terör örgütlerine zerrece lâf etmeyen, böylelikle yitip gidenin kendi istikbâli olduğunu fark etmeyen dindaşlar!..
Bir yandan Yezid’in izdüşümü sistemlere odun taşırken, diğer yandan evlâd-ı resul edebiyatı yapmaktan, utanmayan, çekinmeyen, yüzü kızarmayan dindaşlar!..
Allah’ın kelâmına yapılan tacize, Peygamber’e gurur isnat edilmesine ve kişilerin ilâhlaştırılmasına isyan ederken, size kulakları sağır gözleri kör biçimde duble yoldan, hızlı trenden, havaalanından maval okuyan dindaşlar!..
“Beş cüzümü tamamlayın” diye son derece insani bir isteği, “İçeride bol bol vaktin olacak, orada tamamlarsın” şeklindeki dalgayı alkışlarla karşılayan ve bunun yakın geçmişte “Evinizde başörtüsüne karışmıyoruz ya” ya da “İran’a Arabistan’a gidin” şeklinde kafa bulan tarzdan farkının olmadığını anlayamayan dindaşlar!..
Neresine ne koyulursa koyulsun, cebine para koyulduktan sonra problemi kalmayan, kendisine anlatılan palavralara ‘işine geldiği için’ inanan, sorgulama ihtiyacı hissetmeyen, kendisini büyük bir anonim ortaklığın hissedarı gibi konumlandırıp, anlık düşünen pragmatik dindaşlar!..
Irkçılığın dinde yasak olduğunu iyi bellemiş, fakat Türkmen, Karabağ Türkü veya Doğu Türkistan’lı olunca gösterilen dirseğin ve ilgisizliğin ırkçılık türevi olduğunu anlamayan, bu konuda içine düştüğü çifte standardı dert etmeyen, ‘suratsız’lığın ‘Sıratsız’lık anlamına gelebileceğini umurmasayan dindaşlar!..
Elalemİn sendromluları cellâdına âşıkken, literatüre ‘hırsızına, tokatçısına, yağmacısına âşık’lar diye geçmekten dolayı ar etmek yerine gururlanan bizim ‘mağrur’ dindaşlar!..
Her akşam televizyon karşısına geçip, haram suyla doldurulmuş ‘havuz’lardaki enformatik banyoya ‘Ganj nehri’ muamelesi yapan, ekranlardaki ‘kutsal inekler’in bıktırıcı tekrarlarına kanan, sonra da ‘Zübük’ veya ‘Hasip ile Nasip’i seyredip siyasî ibadetini tamamlayan dindaşlar!..
Kardeşleri bir terör örgütünün elindeyken çıt çıkarmayan, kendisi gibi çıt çıkaramayan ‘amirler’ine ise neredeyse Hayber önlerindeki Hz. Ali unvanı yakıştıracak olan, diğer taraftan Siyonist zalimlerle ticaret artarak devam ederken, o ticarî iklimin sahiplerine Ebabil markası çakan ‘ileri zekâlı’ dindaşlar!.. Yahudi malı cilt kremi sürmeyince Siyonist’i kahredeceğini zannederken, boykot yapmayan ve yaptırmayan ‘amirler’i karşısında sus-pus olan dindaşlar!..
‘Mavi’ Marmara ‘Mor’ Marmara’ya, ‘kırmızı’ çizgiler ‘pembe’ çizgilere dönüşürken ayakta uyuyan, terörizmin ulaştığı siyasî aşamayı görmemesi için kendisine aktarılan ‘düşük profilli’ yalanlara kanan ve bütün renkleri ‘gri’de eşitleyen dindaşlar!..
Ehliyet ve liyakâtin, yandaşlıktan, dostluktan ve arkadaşlıktan çok daha önemli olduğunu önemsemeyen, bir kısmı ‘dar’ül harb’ çocuğu, dolayısıyla bir çok haramın bu düzende geçerli olmadığını savunan, kamu malını ‘ganimet’ gibi gören ve hâliyle cukkacılığı meşrûlaştıran cihad ehli dindaşlar!..
Bu eser kendi eserleri, ne kadar övünseler az, ne yapsalar haklarıdır diye düşünen dindaşlar!..
Hepimiz sevdiklerimiz ve tâbi olduklarımızla birlikte haşrolunacağımıza göre “Aynı dine ne kadar mensubuz?” diye gerçekten düşünmeden edemiyor insan!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi