Muhalefet partilerine sorular
1- Dünyada arka arkaya seçim kaybeden muhalefet partilerinde ne gibi değişiklikler yaşandığına dair, danışmanlarınıza herhangi bir araştırma yaptırmayı düşünür müsünüz? Meselâ genel başkanlar ve kurmaylar ne yapar? Yenilgilere ortalama kaç seçim tahammül edilir? Yenilgilerin sorumluluğunu kimler üzerine alır?
2- Dünyada yenilgilerin birinci suçlusu olarak oy kullanan seçmenleri, yani milleti görüp, daha sonra herhangi bir seçimde başarıyı yakalamış siyasî bir model var mıdır?
3- Birkaç seçim arka arkaya kaybettikten sonra, her defasında hiçbir şey olmamış gibi davranan, hep bir sonraki seçimi hedef göstererek merakı başka alana kaydıran herhangi bir genel başkanın yeryüzünde o ‘yeni hedef’i tutturduğu görülmüş müdür, literatüre böyle bir zafer geçmiş midir?
4- Siyaset artık bir ‘pazarlama’ tekniği ve seçmenler de ‘müşteri’... Eğer ‘ürün’ yeterince talep edilmiyorsa, ‘müşteriye hakaret’ yöntemi ne kadar rasyoneldir? Hakareti yiyen müşterinin o ’ürün’e bundan sonra rağbet etme ihtimali nedir? Beklenen talep gelmeyen ’ürün’ konusunda, birinci sorumlu ‘ürün’ün kendisi midir, ‘arz eden’ midir, yoksa ‘kampanya yetersizliği’ midir?
5- Acaba partilerinize iyilik etmek için kamuoyu araştırması yapmayı neden aklınızdan geçirmezsiniz? ‘Tıkaçlar’ın tespiti amacıyla anketler yapıp, yarın kapısına oy için gideceğiniz halkın görüşünü sorsanız? İnsanlar neden size itibar etmiyor? Neden mesajlarınıza kulakları tıkalı? Problem nerede? Genel başkanda mı, kadrolarda mı, fikirlerde mi?
6- Haklı biçimde sürekli iktidarı eleştiriyorsunuz... Halka kötülükleri gösteriyorsunuz... Fakat buna rağmen halk o ‘kötü’yü birinci yapıyor... Bu durumda halk ya size inanmıyor ya da sizi ‘onlardan da kötü’ görüyor, dolayısıyla kendisini ‘daha kötü’den koruyor... Size ‘yalancı’veya ‘daha kötü’ gözüyle bakan ama oyuna muhtaç olunan bu kitleleri ikna etmek için herhangi bir çözüm çalışmanız var mı?
7- Siz uyarı amacıyla ‘kıyamet’ten bahsediyorsunuz, halk o ‘kıyamet’e oy veriyor!.. Elbette sözün ağırlığı sadece ‘içerik’le ilgili değil, o sözü sarf edenin inandırıcılığıyla doğrudan ilişkilidir... Çok büyük sözler, söyleyicisinin yitip gitmiş ağırlığı dolayısıyla karşılıksız kalabiliyor... Bu durum sizde bir özeleştiri ihtiyacı doğurmuyor mu? Rakibinizin açık yalanları bile sizin doğrunuzdan üstün hâle gelmişse derin bir muhasebe yapmak gerekmiyor mu?
8- Dünyadaki demokrasi örneklerinde, partileri seçimlerden birinci çıktığı hâlde, küçük yüzdeli oy kayıpları yüzünden görevi bırakıp, partisinin önünü açtığını öne süren başbakanlar, genel başkanlar, liderler var... Bu profilleri nasıl görüyorsunuz; korkak mı, kaçak mı, saf mı?
9- İktidar partisinin hem Meclis grubu, hem de parti yönetimi açısından muhalefet partilerinden yaş ortalaması olarak daha genç bir kadroya sahip olması sizce tesadüf müdür? İktidar partisi kendi kadrolarını sürekli gençleştirerek yeni yüzler ortaya çıkarırken, sizin hep aynı yüzlerle siyaset yapmanız, Meclis grubu ve parti yöneticileri konusundaki muhafazakârlığınız nereden kaynaklanıyor? Partideki yerleri sağlam tutma amaçlı ‘mutemet’ kadrolarla çalışma saplantısının, siyaset yapma isteği içindeki genç ve diri kadrolarda ümitsizliğe yol açtığının farkında değil misiniz? Siyasette yükselme kanallarının tıkalı olduğunu gören yeni neslin gücünden nasıl yararlanmayı düşünüyorsunuz?
10- Bir ‘başarısızlık çıtanız’ neden yok? Kaç seçim daha kaybederseniz kendinizi başarısız sayıp, partilerinize iyilik yaparak, önünü açmayı düşünürsünüz? Başarının üst limiti yok ama başarısızlığın bedel ödeteceği bir alt sınır olmalı değil mi? Meselâ 2015’te yüzde kaç oy alırsanız kendinizi başarısız sayar ve bedel ödersiniz? Bu dereceyi kendi kamuoyunuzla paylaşacak siyasî cesaretiniz neden yok?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi