Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > Muhalefet partilerine sorular

Muhalefet partilerine sorular


1- Dünyada arka arkaya seçim kaybeden muhalefet partilerinde ne gibi değişiklikler yaşandığına dair, danışmanlarınıza herhangi bir araştırma yaptırmayı düşünür müsünüz? Meselâ genel başkanlar ve kurmaylar ne yapar? Yenilgilere ortalama kaç seçim tahammül edilir? Yenilgilerin sorumluluğunu kimler üzerine alır?


2- Dünyada yenilgilerin birinci suçlusu olarak oy kullanan seçmenleri, yani milleti görüp, daha sonra herhangi bir seçimde başarıyı yakalamış siyasî bir model var mıdır?


3- Birkaç seçim arka arkaya kaybettikten sonra, her defasında hiçbir şey olmamış gibi davranan, hep bir sonraki seçimi hedef göstererek merakı başka alana kaydıran herhangi bir genel başkanın yeryüzünde o ‘yeni hedef’i tutturduğu görülmüş müdür, literatüre böyle bir zafer geçmiş midir?


4- Siyaset artık bir ‘pazarlama’ tekniği ve seçmenler de ‘müşteri’... Eğer ‘ürün’ yeterince talep edilmiyorsa, ‘müşteriye hakaret’ yöntemi ne kadar rasyoneldir? Hakareti yiyen müşterinin o ’ürün’e bundan sonra rağbet etme ihtimali nedir? Beklenen talep gelmeyen ’ürün’ konusunda, birinci sorumlu ‘ürün’ün kendisi midir, ‘arz eden’ midir, yoksa ‘kampanya yetersizliği’ midir?


5- Acaba partilerinize iyilik etmek için kamuoyu araştırması yapmayı neden aklınızdan geçirmezsiniz? ‘Tıkaçlar’ın tespiti amacıyla anketler yapıp, yarın kapısına oy için gideceğiniz halkın görüşünü sorsanız? İnsanlar neden size itibar etmiyor? Neden mesajlarınıza kulakları tıkalı? Problem nerede? Genel başkanda mı, kadrolarda mı, fikirlerde mi? 


6- Haklı biçimde sürekli iktidarı eleştiriyorsunuz... Halka kötülükleri gösteriyorsunuz... Fakat buna rağmen halk o ‘kötü’yü birinci yapıyor... Bu durumda halk ya size inanmıyor ya da sizi ‘onlardan da kötü’ görüyor, dolayısıyla kendisini ‘daha kötü’den koruyor... Size ‘yalancı’veya ‘daha kötü’ gözüyle bakan ama oyuna muhtaç olunan bu kitleleri ikna etmek için herhangi bir çözüm çalışmanız var mı?


7- Siz uyarı amacıyla ‘kıyamet’ten bahsediyorsunuz, halk o ‘kıyamet’e oy veriyor!.. Elbette sözün ağırlığı sadece ‘içerik’le ilgili değil, o sözü sarf edenin inandırıcılığıyla doğrudan ilişkilidir... Çok büyük sözler, söyleyicisinin yitip gitmiş ağırlığı dolayısıyla karşılıksız kalabiliyor... Bu durum sizde bir özeleştiri ihtiyacı doğurmuyor mu? Rakibinizin açık yalanları bile sizin doğrunuzdan üstün hâle gelmişse derin bir muhasebe yapmak gerekmiyor mu?


8- Dünyadaki demokrasi örneklerinde, partileri seçimlerden birinci çıktığı hâlde, küçük yüzdeli oy kayıpları yüzünden görevi bırakıp, partisinin önünü açtığını öne süren başbakanlar, genel başkanlar, liderler var... Bu profilleri nasıl görüyorsunuz; korkak mı, kaçak mı, saf mı?


9- İktidar partisinin hem Meclis grubu, hem de parti yönetimi açısından muhalefet partilerinden yaş ortalaması olarak daha genç bir kadroya sahip olması sizce tesadüf müdür? İktidar partisi kendi kadrolarını sürekli gençleştirerek yeni yüzler ortaya çıkarırken, sizin hep aynı yüzlerle siyaset yapmanız, Meclis grubu ve parti yöneticileri konusundaki muhafazakârlığınız nereden kaynaklanıyor? Partideki yerleri sağlam tutma amaçlı ‘mutemet’ kadrolarla çalışma saplantısının, siyaset yapma isteği içindeki genç ve diri kadrolarda ümitsizliğe yol açtığının farkında değil misiniz? Siyasette yükselme kanallarının tıkalı olduğunu gören yeni neslin gücünden nasıl yararlanmayı düşünüyorsunuz? 


10- Bir ‘başarısızlık çıtanız’ neden yok? Kaç seçim daha kaybederseniz kendinizi başarısız sayıp, partilerinize iyilik yaparak, önünü açmayı düşünürsünüz? Başarının üst limiti yok ama başarısızlığın bedel ödeteceği bir alt sınır olmalı değil mi? Meselâ 2015’te yüzde kaç oy alırsanız kendinizi başarısız sayar ve bedel ödersiniz? Bu dereceyi kendi kamuoyunuzla paylaşacak siyasî cesaretiniz neden yok?


Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS