Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Servet Avcı > ‘O sesler’ Türkiye!

‘O sesler’ Türkiye!



Vay be!.. Artık dilinin ucuna gelmiş o ses!.. Şahı gelse durduramazmış!.. Haykıracakmış!..
Belli ki çok kızmış ‘amiral gemi’nin şarap eksperi!.. Şimdi “Çözüm süreci mi, Sevr muahedesi mi?”  diye soran yazar, ‘çözüm süreci’ni desteklerken, birçok şeyi görmezden ve duymazdan geldiklerini, dillerini tuttuklarını, kan kusup kızılcık şerbeti içtik dediklerini yazıyor...
Sivil kıyafetli üç askerimiz ile hamile karısının yanında şehit edilen askerimizin fotoğraflarını görünce artık dayanamamış!.. Evet, bundan sonra haykıracakmış!.. Oysa başkaları yıllardır haykırırken, ‘Apo’yu ipten alma lobisi’ olarak faaliyet gösteren bu gazeteciler aksini düşünenleri ‘Sevr paranoyası’na tutulmakla suçluyorlardı...
Yeniçağ’da yazmaya başladıktan kısa bir süre sonra Apo’nun idamının infazının durdurulmasıyla ilgili bir yazı kaleme almıştım... Üç genel başkanın o uğursuz toplantıyla infazı durdurmasından önce, değişik eğilimlere mensup gazeteciler, tek merkezden kumanda ediliyormuşçasına 26 Kasım 1999’da, hepsi aynı gün idamın aleyhine yazı yazmışlardı... Sağcı, solcu, liberal, İslamcı, Kemalist, sosyalist görünümlü yazarlardan oluşan lobi doğrusu iyi iş çıkarmıştı!..
Ertuğrul Özkök’ten Fatih Altaylı’ya, Fehmi Koru’dan Ömer Çelik’e, Tufan Türenç’ten Oktay Ekşi’ye, Oral Çalışlar’dan Güneri Cıvaoğlu’na, Haluk Şahin’den Sedat Ergin’e yelpazenin bütün renklerinden onlarca yazar aynı gün basmışlardı kampanyanın düğmesine... O günü tekrar edelim: 26 Kasım 1999...


***


Şimdi  “Bilmeden bir savaş kaybettik de, alnımızda bir piştov, bir tren vagonunda teslim antlaşması mı imzalıyoruz? Şahı gelse susmam”  diyen arkadaş ve onun lobi dostları o gün başka değirmenlere su taşıyorlardı...  “Ülkenin menfaati bunu gerektiriyor, akan kan duracak, barış ve huzur gelecek, çocuklarımızın geleceği kurtulacak, Avrupa’yla ilişkiler mükemmelleşecek, halk rahatlayacak, ölüm uzaklaşacak”  diye hayal pazarlıyorlardı...
Vurgulamıştık... Bunlar el birliğiyle millete ‘gözbağı’ taktılar... Mâlûm şahıs da, idamı savunanları ‘darağacı üzerinde siyaset yapmak’la suçlamış, onların ekarte edilip aklımızla mantığımızla karar vermemiz gerektiğini öne sürmüştü... Çünkü ancak böyle davranılırsa ülkemiz hak ettiği huzur ve barışa kavuşabilirdi!..
O ‘sevilesi’ aklın ve mantığın ülkeyi getirdiği nokta bu işte!.. Çok değil daha iki yıl önce bunları hatırlattığımızda, adımızı vererek, köşesinde işi sulandırarak sıyrılmaya çalışmıştı... Diğer yandan “İyi ki o gazeteciler bu yazıları yazarak, ülkenin batağa düşmesini engellemişler”  diye hâlâ o yüksek gururuyla savunma yapmayı sürdürmüştü...
Bu herhalde batağa düşmemiş hâlimiz!.. O hâlde, ‘şahı gelse susturamaz’ feryadı neden? Bu ‘ikinci Sevr’ ise eğer, tehlikenin ayak sesleri yeri göğü inletirken ve bu gidişatın domino etkisi yapacağı aşikâr iken, millete hayal ürünü ‘parlak ufuklar’ gösteren kalemler suçlarını neden itiraf etmezler?
Keşke onlar haklı çıksaydı, ülkemize huzur gelseydi, biz de ‘paranoyamız’ı iç cebimize atıp, bir kenara büzüşseydik!.. Memlekette coşkuyla yaşanan kardeşlik havasına bakıp, mahcubiyet duysaydık yaptıklarımızdan ve yazdıklarımızdan!.. Problemin kaynağının ‘güvenlikçi politikalar’ olduğunu anlayıp, bunu teröristlerin talepleriyle değiştirdiğimizde bu toprakların ‘barış havzası’na döneceğini görüp, utangaç bir edayla hak vermek zorunda kalsaydık bu ‘aydın’lara!..


***


Kırkıncı haramîden sonra uyanıp yiğitliğe soyunmak da bir meziyettir elbette!.. Ama çok çalışmak lâzım çok... Kolay değil, bunca içe işlemiş parmak izini silmek!.. Üstelik o ’isyan’ yazısında bile hâlâ doğrudan ’PKK’demek yerine ‘derin PKK’dan dem vuruluyorsa, alınması gereken büyük mesafeler var demektir...
Tabii  “Cephede kaybetmediğimiz onurumuzu masada vermeye mi zorlanıyoruz”  sorusundan önce işe ‘derin PKK’lı dilden vazgeçerek başlamak kaydıyla!..


 

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS