Mesele din-iman meselesi miymiş?
Ülkedeki iktidar mücadelesinin ‘din-iman’ mücadelesi olduğunu zannedenlere şifa niyetine bir-iki örnek verelim...
Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde bir ödül töreni... Kompozisyon yarışmasında birinci olan Tevhide Kütük adlı öğrenciye ödülü verilecek... O öğrenci ödül verilmeden kürsüden indiriliyor... Sebebi ise törene başörtülü gelmesi... İndiren kişi ise Milli Eğitim Müdürü Mutlu Canbolat... Tarih ise 24 Kasım 2007... Meraklısı için linki de aktaralım:
http://www.youtube.com/watch?v=pngW2IEDuOw
Adı geçen şahıs bunu yaptığında AKP’nin iktidardaki beşinci yılıydı... Şimdi on üçüncü yılındayız ve aynı şahıs Kadirli’nin Milli Eğitim Müdürü... Demek ki neymiş mesele?
Bir isim daha verelim: Muttalip Uysal... Konya Akşehir’de çevresinde milliyetçi-muhafazakâr hassasiyetleriyle tanınan, sicili başarılarla dolu bir yönetici... 28 Şubat’ın yol açacağı uygulamalarla iktidar kapısı aralanan bugünkülerin sesinin çıkmadığı dönemde hedef olmuş bir lise müdürü...
Muttalip Uysal o dönemde, kendisine yönelik baskıların hepsine göğüs gerdi, soruşturmalar lehine sonuçlandı... Oysa AKP dönemi farklı oldu... “İkinci sınıftan sonra meslek liselerinden öğrenci alınamaz” genelgesine aykırı hareket ettiği gerekçesiyle cezalandırıldı... İmam-hatipten öğrenci nakli bahane edilmişti... Önemli olan yapılan işin kendisi değildi, yapanın siyasî kimliğiydi... Bir kadro boşaltılmalı, yerine ‘uygun’biri getirilmeliydi!..
Uzun süredir pek çok kamu kuruluşunda ‘paralelle mücadele’ adı altında o cemaatle ilgisi olmayan yığınla yönetici, ülkücü, sosyal demokrat, liberal fark etmiyor, mağdur ediliyor; özellikle adalet, emniyet ve millî eğitim birimlerinde... ‘Paralel’bahanesiyle kamu kurumlarında ‘kendilerinden olmayan herkes’ bir nevî idareden temizleniyor!..
‘Kurşun askerler’e yer açmak için ‘paralel’bahanesi kullanılıyor ve sadece ‘tek parti’ değil, ‘tek adam’ iktidarına göre bütün kurumlar dizayn edilmek isteniyor... Sadece ‘okul müdürleri operasyonu’na bakmak bile her şeyin çok net anlaşılmasına yetiyor...
***
Prof. Dr. İbrahim Cerrah... Güvenlik Bilimleri Fakültesi Yönetim Bölüm Başkanlığı’nda görevliymiş... Belli ki siyasî iktidarın ‘paralel’ diye tanımladığı cemaate yakın birisi... Görevden alınabilir mi? Elbette alınabilir... Gerçekten suç işlediyse, görevini suistimal ettiyse, yasa dışı bir örgüt faaliyeti içinde bulunduysa, yasaların gereğini yaparsınız, görevden de el çektirirsiniz... İspatlarsınız, buna kimse de itiraz edemez...
Şayet, bunları ispatlamak yerine “Ahirette Allah’ın yüzüne bakamayacağı kişi yalancı hükümdardır” hadisini paylaştı diye herhangi birisini ‘bilimsel olmayan açıklamada bulundu’ gerekçesiyle hedef tahtasına oturtarak hakkında ‘yasal işlem’ yapmak neyin nesi?
‘Yalancı hükümdar’ denilince kim hangi psikolojiyle kendisinin veya siyasî önderinin tarif edildiğini düşünerek üzerine alınıyor? Sahi kim bu ‘hükümdar’? Bu alınganlığın beslendiği kaynaklar nelerdir? Bir sıkıntı var demek ki!.. O hadis’e ‘bilimsel olmayan açıklama’ damgası vurulurken, ‘Akrabayı koru kolla’ hükmünü, ‘akbabayı koru kolla’ anlamında çarpıtanlara ses çıkarmamak ne de ‘İslâmî tavır’ değil mi?
***
Öyle bir döneme doğru gidiyoruz ki İslâm adına siyaset yaptıklarını dolaylı da olsa ifade edenlerin yanında, bundan sonra birileri üzerine alınır diye hırsızlığın, yolsuzluğun ve devlet malının yağmalanmasının kötülüğünden, yetim hakkından, şatafattan, ehliyetsizlikten, liyakatsizlikten hatta saltanattan bahsedilemeyecek galiba...
Çok kötü bir psikoloji bu... Ondan daha kötü olan ise meselenin hâlâ din-iman meselesi olduğunu zannedenlerin saflığı!..
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi